5 Kitap, 5 Dünya

Merhabalar, sizlere “mutlaka okunması gerekenler” minvalinde, birçoğu bilinen eserlerden ufak notlarla bahsetmek istiyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Milena’ya Mektuplar:

 Franz Kafka tarafından, 2 yıl boyunca Milena Jesenská’ya yazılmış mektupları görürüz bu kitapta. Mektup türünün eşi benzeri olmayan başyapıtı sayılmaz kanaatimce fakat Kafka’yı anlama yolunda okunması gereken ilk kitaplardan biri olduğunu düşünmekteyim. Milena ve Kafka arasında resmi bir dille ve çeviriler üzerine başlayan mektupların, zamanla ikisi arasındaki derin aşka dönüştüğü gözlemlenir. Kafka’nın onunla özdeşleşmiş korku, endişe ve çekimserlik hislerini; dünyaya yabancılaşmasını; hastalığının ruhu üzerindeki etkisini; Milena’ya duyduğu derin sevgiyi, sevilmeye duyduğu ihtiyacı; varoluşsal sancılarını; öykülerinde mütemadiyen hissettiğimiz memuriyet hayatına dair görüşleri, bu mektuplarda açıkça işlenmiştir. Kafka eserlerine başlamak için ideal bir başlangıç olmakla birlikte, tek taraflı mektuplarda gördüğümüz olay akışını takip edememe durumu sizi okumaktan alıkoymasın. Pes etmeyin, Kafka’yı daha yakından tanıyın!

Franz Kafka, Milena Jesenka

…Sadece yalnızken yaşıyorum.”

Franz Kafka, Milena’ya Mektuplar, Sayfa 330

Buralardan çekip gitmeli, göç etmeli Milena.”

Franz Kafka, Milena’ya Mektuplar, Sayfa 349

Hiç tanımadığım insanlara bile seni anlatıyorum.”

Franz Kafka, Milena’ya Mektuplar, Sayfa 182

Deniz Kurdu:

Usta yazar Jack London tarafından kaleme alınan bu eser, psikolojik macera romanı kategorisine girer. Başkarakter Humphrey, entelektüel, barışçıl ve varlıklı bir kitap eleştirmenidir. Geçirdiği deniz kazası sonrası Wolf Larsen’in “Hayalet” isimli gemisine sığınmasıyla başlar roman. Larsen, etrafındaki herkese korku salan, acımasız, güçlü, boyun eğmez, sevgisiz, vicdan yoksunu ve “wolf” lakabının hakkını tam anlamıyla veren anti kahramandır.  Humphrey’in hayatını kurtarmasıyla onu gemisinde hizmeti altına alır, ikisi arasındaki güç ve fikir savaşı böylece başlamış olur. Kitap boyunca Humphrey’in idealizmi ve Larsen’ın materyalizmi tartışma halindedir. London, deniz macerasını ve fikir tartışmalarını eşzamanlı işlemeyi öyle güzel başarmıştır ki okur, romanın bazı sayfalarını bir çırpıda okurken bazı sayfalarında duraksayıp cümlelerin alt metinlerini okumaya çalışırken bulur kendini. Humphrey’in “salon beyefendisi” imajından çıkmak zorunda bırakıldığı, hayatta kalmak için mücadele ederken karakterinin de artık eskisi gibi olmayacağının izlenimi verilir. Haklı gördüğümüz taraf, hep değişkendir. Kitap bittiğinde ise hafızanızda unutamayacağınız bir karakter kalır: Wolf Larsen. Oysa başkarakter Humphrey’dir, okur kendini Humprhey’e yakın hisseder, savaşın galibinin o olmasını ister ancak tüm kötülüğüne rağmen en nihayetinde Larsen’a hayranlık duymadan edemez. Deniz Kurdu, doğaya insan kalarak direnmektir.

Wolf Larsen, The Sea Wolf, 1941 (Film)

Yaşamın tek değerinin, yaşamın kendisine verdiği değer olduğunu biliyor musun?”

Jack London, Deniz Kurdu, Sayfa 89

Sabırsız Yürek:

Stefan Zweig’ın en uzun kurgusu, Sabırsız Yürek -Türkçeye “Acımak” ismiyle de çevrilmiştir- tadı hep damağımızda kalan Zweig öykülerinin tatmin edici, uzun versiyonu sayılabilir kanaatimce. Yanlış anlaşılma ile doğan karşılıksız bir aşk ve acıma duygusu ile yapılan davranışların yol açtığı karmaşa anlatılır kitapta. Yürüyemeyen ve doktoru Condor’a göre yürümesi imkânsız olan Edith, evlerine misafirliğe gelen Teğmen Hofmiller ile yaşadığı yanlış anlamayla birlikte ona derin bir sevgi beslemeye başlar. Hofmiller’in kurtulamadığı “acıma” duygusu, hisleri olmadığı halde kendini Edith ile yakınlaşmış halde bulmasına yol açar. Okur, kitap boyunca vicdanın sesini duyar, insana neler yaptırabileceğini sınar ve merhamet kavramını sorgular. Zweig’ın okunması en elzem kitaplarından biri olduğunu düşünmekteyim, kaçırmayın!

Edith ve Hofmiller, Beware of Pity, 1946 (Film)

(…) İnsan ancak başkaları için de bir şey ifade ettiğini gördüğü zaman kendi varlığının anlamını ve nedenini anlayabiliyor.”

Stefan Zweig, Sabırsız Yürek, Sayfa 62

İnsan eğer başka birinin yükünü azaltacaksa ağır bir yükün altına girmeye değer.”

Stefan Zweig, Sabırsız Yürek, Sayfa 330

Genç Werther’in Acıları:

 Goethe tarafından 25 yaşında ve iki hafta gibi kısa bir sürede yazılmış, büyük sükse yaratmış ve etkisini günümüzde dahi yitirmemiş bu ölümsüz eser, aslında birçok ölüme yol açmıştır. Yayımlanmasının ardından ülke çapında intihar salgını baş göstermiş; “Werther Etkisi” kavramı ortaya çıkmıştır. Roman, başkarakter Werther’in mektuplarından oluşur. Mektupların konusu ise başkasıyla nişanlı bir kadın olan Lotte’dir. Eser, Goethe’nin hayatından derin izler taşır. Yazarın kendisi intihar etmeye cesaret edemediği için Werther’i intihar ettirdiği rivayet edilir. Romanın her satırında coşkunluk ve bir miktar mübalağa sezilir. Yazar, Werther’in içinde bulunduğu ruh halini çarpıcı gerçeklikte okura sunmuş, dünya çapında etki yaratacak kadar muazzam bir eser ortaya çıkarmıştır. Hiç kuşkusuz Werther, tanımanız gereken bir karakterdir.

Werther ve Lotte, Goethe’nin İlk Aşkı, 2010 (Film)

Mutluluk da bir aldanış mıdır dersin, Wilhelm?”

Johann Wolfgang von Goethe, Genç Werther’in Acıları

Artık gece vakti… Yalnızım, bu fırtınalı tepede kendimi kaybettim. Rüzgâr, dağların arasında uğulduyor. Irmak, kayalardan aşağıya ulur gibi dökülüyor. Beni yağmurdan koruyacak bir kulübe yok. Bu fırtınalı tepede terk edilmişim.”

Johann Wolfgang von Goethe, Genç Werther’in Acıları

Korkuyu Beklerken:

Korkuyu Beklerken, değeri ancak yaşamını yitirdikten sonra fark edilen, Türk Edebiyatının usta yazarı Oğuz Atay’ın öykülerinin derlemesidir. Kitapta birbirinden güzel ve etkileyici yedi hikâye bulunur. İçlerinden en dikkat çekenleri, kitaba ismini veren Korkuyu Beklerken ve Beyaz Mantolu Adam’dır. Atay, eserin genelinde toplum tarafından itilmişleri; kişisel görünümlü toplumsal sorunları; kalabalık içindeki yalnızlığı ve tutunamayanları konu edinir. Tutunamama sebeplerine, toplumun kişiye içkin olduğuna değinir. Bunu yaparken bıyık altından mizahla hicveder; okur, yer yer gülümser. Oğuz Atay’la tanışmak için güzel bir başlangıçtır, keyifle okuyacağınıza eminim!

Korkuyu Beklerken (Tiyatro, 2008)

Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor.”

Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken

Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı.”

Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken