David Bowie’nin Türkçe Çağrısı: YAŞASIN!

2016 senesinde karaciğer kanseri sebebiyle hayatını kaybeden Glam Rock türünün güler yüzlü prensi David Bowie, yaşamı boyunca sinemada ve müzikte pek çok karaktere hayat vermiş rengarenk bir kişiliktir. Major Tom’dan Ziggy Stardust’a, The Thin White Duke’tan Pierrot’ya çeşitli hayat hikâyelerini benimseyip içtenlikle dinleyicisine (ve elbette seyircisine) sunabilmesi belki de onu döneminin sanatçılarından ayıran en temel özelliğidir. Öyleyse bir röportajda kendini ‘kişilik koleksiyoncusu’ olarak tanımlayan ve tarzıyla bir estetik seçmekten ziyade farklı estetikleri bir araya getirip ortaya kaotik bir güzellik çıkardığının da altını bu şekilde çizen Bowie’nin ötekileştirilmiş ve kenara itilmiş herkese sempati duyması şaşırtıcı olmasa gerek.

70’ler, kariyerinin zirvesi… Devamlı süren anlam arayışı, yazdığı şarkı sözlerinde kendini iyice belli eden kafa karışıklığı ve uyuşturucu bağımlılığı derken Bowie’nin hayatını yoluna koymak için bir çeşit değişikliğe gitmesi kaçınılmazdı. The Thin White Duke ile tükenmekte olduğunun imzasını atmış, pek çok tartışmalı açıklama yaparak adını kimi yerlerde kötüye çıkarmıştı. Arınma ihtiyacı duyduğu kesindi. Bunun için de 1976’da (ondan beklenecek türde radikal bir kararla) Batı Berlin’e taşındı ve 2 senesini orada geçirdi. Böylece Berlin trilojisinin (Low, Heroes ve Lodger albümleri) temelleri de atılmış oldu.

Berlin’de geçirdiği süreçte insanları incelemeye vakit ayıran ve bir başka tutkusu olan çizime iyice yoğunlaşan Bowie ,özellikle işçi göçü sebebiyle Almanya’ya yerleşen Türklerle karşılaştı ve onların hayat tarzlarını gözlemlemeye özen gösterdi. Oryantalizme büyük bir ilgi beslediğinden otantik insanlarla karşılaşmak ilhama ihtiyacı olan bu yıllarda onu besledi. Gözlemlerini resim sanatına yansıtmakta da çekince duymadı. 1978’de yaptığı ‘The Turks – Baba ve Oğlu’ isimli eseri Batı Berlin günlerini yansıtıyor olsa gerek. Pek çok kişi tarafından henüz keşfedilmemiş bu tip eserleri Bowie’nin 70’lerin sonunda sahip olduğu perspektifi yansıtmaları açısından oldukça önemli.

İşçi sınıfını iyice benimseyen ve onların meşakkatli yaşam tarzını içselleştiren Bowie’nin 1979 senesinde çıkardığı Lodger’da (trilojinin son albümü) bulunan 4 dakika ve 10 saniye uzunluğundaki Yassassin (Turkish for: Long Live) şarkısı (Türkiye’de ve Hollanda’da single olarak da sunuldu) Berlin yıllarını en iyi ve en derin şekilde yansıtan şarkılarından biridir. Ayrıca Bowie’nin de albümdeki favori parçasıdır. Yıllar içinde Look Back in Anger, Boys Keep Swinging ve Fantastic Voyage’ın gölgesinde kalmış olsa da, ardında barındırdığı tatlı hikâyesi bakımından dinleyicilerin, özellikle Türk dinleyicilerin üzerinde bıraktığı etki küçümsenemez.

Şöyle ki (bir röportajında anlattığına göre) Bowie Berlin’de yürürken bir duvarda (bu duvarın Berlin Duvarı olup olmadığı bilinmiyor fakat Berlin’de bir tek Berlin Duvarı’nın olmadığının da ayırdına varma vaktimiz geldi) gördüğü Yassassin (veyahut doğru şekliyle ‘Yaşasın’) kelimesini okuyor ve bu kelime oldukça hoşuna gidiyor. Biraz araştırdıktan sonra kelimenin Türkçe olduğunu öğreniyor ve hemen Türk Büyükelçiliğini arayıp anlamını söylemelerini rica ediyor.

Bir sözlük alıp kelimenin anlamına bakmak: Hayır.

Türk Büyükelçiliğini arayıp kelimenin anlamını sormak: Evet.

Yaşasın sözcüğünün İngilizcedeki bir coşku ifadesine (Long Live!) eşdeğer olduğunu öğrenince iyice seviniyor ve böylece şarkı hazırlıklarına başlanıyor. Tıpkı başta söylediği gibi moody (huysuz, kaprisli) birinin gözünden yazmıyor Yassassin’i. Köyden kalkıp da iyi bir yaşam hayaliyle şehre gelen Türklerin (ve aynı durumdaki diğer halkların) durumuna tercüman olmak için hüzünlü bir tema seçmek yerine Türk ezgileriyle kendi müzik anlayışını karıştırdığı, dinlemesi kimi zaman insanı yoracak türde bir besteyle hayranı olduğu sözü dinleyicilerine aktarıyor. Neşeyle dünyaya içerlemeyi bir araya getirip, mücadele etmekle yaşamını olduğu gibi idame ettirmek arasında kalan bir işçinin hikâyesini yazıyor. Bu işçi gitmek, ya da hükümet tarafından gönderilmek istemiyor. (1973 senesinde işçi alımını durduran Almanya’da ırkçı faaliyetlere sık sık rastlanıyordu) Heroes gibi kucaklayıcı şarkıların yanı sıra Yassassin de ‘Irkçılığa karşı Rock’ anlayışını güçlendirmede büyük bir rol oynuyor.

Bowie’nin Berlin’den dönünce tamamladığı, Türk işçileri ilham alan Yassassin’in sözleri ise şu şekilde:

Yaşasın – Ben öyle huysuz biri değilim

Yaşasın – Sessiz sedasız yürürüm

Yaşasın – Yalnız bir işçiyim, insan sarrafı değil

Yaşasın – Hayatın böyle olacağını hiç bilmezdim

Köyden geldik

Şehirde yaşamak için

Gururla ve tutkuyla yürüdük

Yankı yapan bu dünyada

Sen savaşmak istiyorsun

Fakat ben gitmek istemiyorum

Ya da sürüklenerek götürülmek

Yaşasın!

Şuna bak – İkinci kez dönüp de bakmıyor

Şuna bak – Aşkın bir değeri kalmamış

Şuna bak – Yalnız güneş ve çelik

Şuna bak – Sonra bize bak

Eğer işlerin başında biri varsa

Beni dinle

Her şey yolunda deme

Çünkü ben bir kıza aşığım

Ve o korku içinde

Sen savaşmak istiyorsun

Fakat ben gitmek istemiyorum

Ya da sürüklenerek götürülmek

Yaşasın!