
”Tarih kendiliğinden değişmez, onu değiştirmek için yüreği tutuşmuş insanlar gerekir.”
Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dünyanın ülkelerinden birinde, hiçbir ülkede olmayacak bir sistem varmış. Bunu duyan diğer ülke halkları çok şaşırıp nedenini sorgulasalar da hiçbir kanıya varamamışlar. Çünkü bu halka uygulanan sistem tamamen insanlık dışıymış… Diyerek başlamayı çok isterdim. Lakin ırk ve din ayrımı, günümüzde bile her ülkenin vatandaşının korkulu rüyası olmaya devam ediyor.Şimdi size anlatacaklarım, geçmişe dair bir hikâye. Ancak ırkçılık ve din ayrımı, hâlâ birçok ülkenin vatandaşının maruz kaldığı bir durum. Nitekim bu ayrım artık yalnızca din ve ırk üzerinden ilerlemiyor; cinsiyet, saç rengi, ekonomik gelir durumu hatta dinlenen müzik türlerine kadar uzanmış durumda. Ve şimdi size, tüm bu ayrımcılıklara “dur” diyen cesur bir kadını anlatacağım.
Televizyonlarda ve gazetelerde Amerika Birleşik Devletleri ile ilgili sık sık duyduğumuz ırkçılığa maruz kalan ve buna artık “bir dur!” diyerek tenlerin özgürlük hareketini başlatan kişi: Rosa Parks.
Yazdığım bu cümleyi o kadar garipsiyorum ki… Bir insan nasıl olur da ten rengi yüzünden ayrımcılığa uğrayabilir? Aklım bu fikri almıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinde siyahiler ve beyazlar aynı otobüse farklı kapılardan biniyorlardı. Beyazlar otobüsün ön kısmında, siyahiler ise en arka bölümde oturuyordu. Orta kısımda ise, eğer beyazlardan boş yer kalırsa ve rahatsızlık duymazlarsa siyahiler oturabiliyordu. Fakat otobüste beyazların sayısı arttığında, orta kısımdaki siyahiler şoför eşliğinde kaldırılıyor, beyazların oturması sağlanıyordu.
Bir gün Rosa Parks, terzi atölyesinden çıkar ve evine dönmek için otobüse biner. Orta kısımda bir koltuğa oturur. Otobüs ilerledikçe beyaz nüfus artar ve şoför, ortada oturan üç siyahi adamla birlikte Rosa Parks’ı da kaldırmak ister. Üç adam yerlerinden kalkar. Rosa Parks ise, cam kenarında oturan adamın kalkmasıyla onun yerine kayarak oturur ve yerinden kalkmayı reddeder. İşte direnişin ilk adımı böyle atılır.
Bu tavrı nedeniyle karakola götürülür, tutuklanır ve para cezası kesildikten sonra serbest bırakılır. Tutuklu olduğu sırada onu ziyarete gelen Martin Luther King, Parks serbest kaldıktan sonra birlikte yürüttükleri direnişi başlatır.
Tam 381 gün boyunca hiçbir siyahi vatandaş toplu taşıma araçlarına binmez. Halkın büyük bir çoğunluğu bu direnişe destek verir. Kimi kendi aracıyla, otobüs ücreti karşılığında siyahi vatandaşları işlerine, evlerine ve okullarına taşır; kimi ise hiçbir ücret talep etmeksizin, yine kendi özel aracıyla onları gidecekleri yerlere ulaştırır. Üstelik bu desteği verenlerin bir kısmı beyazlardan oluşmaktadır. Ne onurlu bir hareket!
Bu dayanışma sonucunda belediye otobüslerini işleten şirketler zarar etmeye başlar. Hatta bazı otobüsler, şehrin ücra köşelerinde çürümeye terk edilir. Bu hareket karşısında ırkçılığa saplanmış kişiler, işe ve okula yürüyerek giden siyahilere saldırır, linç etmeye başlarlar. Ne yazık!
Boykotları zafere ulaşıncaya kadar sürdüren siyahi vatandaşlar, 21 Aralık 1956 tarihinde başarıya ulaşır. Artık otobüse bindiklerinde istedikleri yere oturma hakkına sahip olurlar.
Peki, bu zaferin ardından her şey yoluna girdi mi?
Ne yazık ki hayır… Irkçılık hastalığına kapılmış olan kişiler, siyahi vatandaşların bindiği otobüslere silahlı saldırılar düzenlemiş ve otobüsleri yakmaya başlamışlardır. İşlerine yürüyerek giden siyahi vatandaşlara saldırılar, linç girişimleri devam etmiştir.
Rosa Parks ise ölüm tehditleri alarak çalıştığı işinden kovulmuş, çoğu beyaz ona iş vermemiştir. Bu nedenle yaşadığı şehirden taşınmak zorunda kalmıştır. Hem çalışmış hem de mücadelesine, sivil haklar hareketi kapsamında devam etmiştir.
Martin Luther King ile birlikte yürüttüğü direniş büyümüş ve 1964 yılında çıkarılan yasayla bir kez daha zafer kazanılmıştır.
Bu onurlu direnişin simgesi hâline gelen Rosa Parks, 24 Ekim 2005 tarihinde, 92 yaşında hayata gözlerini yummuştur.
1999 yılında Time dergisi tarafından “20. yüzyılın insan hakları savunucusu” seçilen Parks, 1996 yılında Başkanlık Hürriyet Madalyası’na, 1999 yılında ise Kongre Altın Madalyası’na layık görülmüş ve bu ödülü Bill Clinton’ın elinden almıştır.
Peki, her şey gerçekten yoluna girdi mi?
Rosa Parks’ın bindiği otobüs, bugün The Henry Ford Müzesi’nde sergilenmektedir.
Bu fotoğraf ise çok şey anlatıyor…