Kalıpların Dışında Bir Yapım: Aşk, Büyü Vs

Absurdizi

İlk gösterim tarihi 2019 yılında olan festival filmi Aşk, Büyü vs. geçtiğimiz günlerde Mubi’de yayımlandı. Senaristliğini ve yönetmenliğini Ümit Ünal’ın yaptığı filmin başrollerinde Selen Uçer ve Ece Dizdar yer alıyor. Yapım, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu(Selen Uçer) ve SİYAD En İyi Film ödüllerini kazandı.

Yirmi yıl öncesinde yolları kesişen iki kadın yirmi yıl sonra tekrar bir araya geliyor. Aradan geçen zaman ve kırgınlıklar nedeniyle birbirine yabancı ve bir o kadar da yakın olan Eren ve Reyhan karakterleri, lise çağlarında yaşamış oldukları aşkın toplum tarafından kabul edilmeyişle ayrılmak zorunda kalıyor. Aslında bunun çekirdeğine inmek daha iyi olur; Aile baskıları nedeniyle ayrılmak zorunda kalıyorlar. Ebeveynlerinin “Sapıkça” bulduğu bu ilişki nedeniyle dışlanan, hor görülen, yaşamlarının en önemli yıllarını yitiren iki kadın yirmi yıl sonra üstlerinden attıkları yüklerle, tekrar sarılmaya hazırlanıyor.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; Böyle bir filmde sinematografik teknikler aranması oldukça haksız bir arayış olur sebebiyse; Türkiye’den iki oyuncu ve senaristin böyle bir hikayeye hayat verecek kadar cesur davranmasını konuşmak çok daha yerinde olacaktır. Bize öğretilen kalıplar ve kurallar hayatımızı küf gibi sararken bırakın yaşamayı, dinlemeye ya da izlemeye bile sansür getiriliyor. Türkiye’de romantizm temalı tüm yapımların heteroseksüel ilişkilere odaklanması dışında, aşk ve sevginin cinsiyetsiz olduğunu gösteren Aşk, Büyü vs. yan karakterlerle içinde bulunduğumuz ortamın homofobik izlenimine de yer veriyor. Kaldı ki, LGBT temalı filmlerde erkek ya da kadın oyuncuların modern, burjuvai hallerine alışkınlığımız bu yapımla bu tekrarı bozuyor. Reyhan’ın pazar çantalı ve biraz da alışıldık bir izlenime sahip olması, aşkın sokakta gördüğümüz herkese ait olabileceğini ortaya koyuyor. Oldukça başarılı ve bağımsız yapımların yer aldığı MUBİ ise bu konuda sinema izleyicisine büyük bir olanak sunuyor.

Aşk Mı? Büyü Mü?

Film, iki kadının yaşadığı aşkla birlikte çok güzel detaylara da iniyor. Geçmişe dair hesaplaşmalarında bile sessiz olmak zorunda kalan, sürekli etrafa bakan gözlerin yapımın tam ortasına konulması halihazırda ötekileştirmenin en güzel örneğini barındırıyor. Yapım bir sahnesinde metaforik bir anlamla Eren ve Reyhan’ın yokuş çıkarken konuştuklarına odaklanıyor. Burada aslında kendi sebepleri değil toplum ve aile sebepleri yüzünden çatışmalar yaşarken aynı zamanda bundan sonra yaşayacaklarına ne kadar cesaret edebileceklerini hesaplıyorlar. Evet, cesaret. Çünkü içinde yer aldığımız toplum günden güne insanları nefretle ötekileştirirken, birilerinin, birilerimizin yaşamak için biraz daha cesur olması gerekiyor.

Reyhan geçmişte yazılarıyla, kitap okumaya ilgisiyle bambaşka bir hayat yaşayabilecekken çevrenin onu ittiği hayata sürükleniyor. Hatta öyle ki, hiç adeti olmadığı halde büyü yaptırarak bir gün Eren’in geri dönmesini diliyor. Aslında yapım bu büyüyü bozmaya odaklanıyor, büyünün bozulması için kapıları çalan, tepelere çıkan iki kadını ise Reyhan’ın sevgilisi Gökhan takip ediyor. Tam bu sahnede garson ve Gökhan’ın konuştuğu dile iyi odaklanmak gerek. Nefret, aşağılık kompleksi, yetersizlik duygusu barındıran sahne, hiç de yabancı olmadığımız bir yere odaklanıyor. Bulundukları yerde sürekli gizlenmeye çalışan Eren ve Reha karakteri “büyüyü” bozmak için giriştikleri eylem sonrasında nihayet birlikte oluyorlar. Türkiye’nin bu zamana kadar çekmiş olduğu en cesur sahnelere imza atan yapım, sadece iki kadın sevişmesine değil aynı zamanda kadın bedenin çıplaklığına da objektif tutuyor. Geleneksel medya ya da dijital platformlarda yayımlanan birçok sahnenin bile sansür ve kontrolle işleyen bir sisteme bağlı olması, izleyicinin daha sığ bir açıya sahip olmasına neden oluyor.

“Sen bana az mı işkence ettiler sanıyorsun? Ben evlenene kadar deli muamelesi gördüm o evde. İlacı dayadılar hapsettiler.”

Selen Uçer’in Altın Portakal Konuşması

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Aşk, Büyü vs ile “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü kazanan Selen Uçer, toplumu terbiye ederek sevgiye değinen bir konuşma yaptı: “Aşk, Büyü vs. bir yola devam hikayesi, hayatın bir takım cevapları bir şekilde verdiğinin hikayesi, bir yandan bir aşk hikayesi. Ama biraz farklı bir aşk hikayesi, bize öğretilen kalıpların dışında farklı bir aşk hikayesi ve farklı olanın, yeni olanın yadırgandığı, yargılandığı küçümsenip yok edilmeye çalışıldığı bu dünyada kendini var eden iki kişinin hikayesi. Ve bir yandan Ece ve benim için, “Evden kaçıp artist mi olacaksın?” gibi sözlerin mirasıyla yaşadığımız, hatta “Dansöz rolünde oynuyorsun sen de normalde dans ediyorsun başka bir şeyin yok herhalde.” gibi sözlerle karşılaşabildiğimiz bu ülkede, iki kadın oyuncu olarak cesaretle işimizi yapmaya çalıştık, en iyi şekilde işimizi yapmaya çalıştık. Bütün Aşk, Büyü vs. ekibi olarak yolumuza devam ettik. Ben bu ödülü yola devam edeceklere ithaf etmek istiyorum. Korkmadan kendini ifade edebilen kız çocuklarına ithaf etmek istiyorum. O kız çocuklarıyla yan yana yürüyen erkek çocuklarına ithaf etmek istiyorum. Ne düşünürse düşünsün, neye inanırsa inansın, hangi dili konuşursa konuşsun, kimi severse sevsin birbirine saygı duyabilen, farklılıklarıyla yaşayabilen, eşit şartlarda büyüyecek kız ve erkek çocuklarına ithaf ediyorum.”

Exit mobile version