Kendi Hayatından Başka Hayatlara: Z Raporu

“Gidelim buradan. İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.”

Benim Ali Lidar ile tanışmam Z Raporu sayesinde oldu. Z Raporu, benim için sohbet gibiydi. Kendi hayatından hikâyeleri dinlemek, uzun zamandır görüşmediğim ama sohbetini çok sevdiğim biriyle tekrar bir araya gelmişim gibi hissettirdi.

Hepimizin aşina olduğu o deneme kitaplarına benzemiyor Z Raporu. Dili çok samimi, duygularını çok güzel ve net bir şekilde ifade ediyor. Küfrü bile o kadar yerinde ki. Hiç yadırgamıyorsunuz. Her hikâyede yeni birinin hayatına misafir oluyoruz. Her hikâye bittiğinde sanki o insanlarla oturup sohbet edip, kahvelerini de içmişsiniz gibi hissediyorsunuz.

Kitapta aslında her duyguya yer veriliyor. Bir anda gülerken bir anda boğazınıza bir yumru oturmuş gibi hissedebiliyorsunuz. Hele bir de o sulu göz insanlardansanız o yumru sadece boğazınızda kalmıyor. Gözlerinize kadar gelip yağmur olup yağıyor.

Birini gerçekten sevmek istiyorsanız ya da sevip sevmediğinizden emin değilseniz, ona herkesin gördüğü ön tarafından değil de herkesten, sizden bile saklamak istediği yan tarafından bakmaya çalışın. Eğer yan tarafından da severseniz ya da seviyorsanız, gerçekten seviyorsunuzdur.

Kitabın ilerleyen bölümlerinde sevmekten de bahsediyor Ali Lidar. Ama öyle herkesin yaptığı gibi dümdüz sevmekten değil. O, kimselere göstermediği yan tarafından sevmekten bahsediyor. Bazen tek taraflı sevmekten bahsediyor ama yine de ne olursa olsun sabretmemiz gerektiğini, bu hayatta her şey nasıl geçip gidiyorsa bu acılarında geçip gideceğini söylüyor bizlere.

Bu kitap aslında Ali Lidar’ın hayatıyla bizim hayatımız arasında bir köprü görevi görüyor. Bazı satırlarda kendimizden de parçalar buluyoruz. Bu yüzden bazı hikâyeleri diğer hikâyelerden daha çok sevip benimsiyoruz.

“Bir insana, daha da beteri bir çocuğa ölmeyi isteyecek kadar acı çektirebilen insanlarla yaşıyoruz. Ve bu belki de acının kendisinden bile acı. Çare ne peki? Belki delirmek. Ağız dolusu küfretmek belki. Belki unutmak, belki de bunlardan hiç bahsetmemek.”