Mutlak Olmayan Adalet: Nürnberg Yargılamaları

Nüremberg Mahkemesinden Bugüne Bakmak - Dünyalılar

Nürnberg Yargılamaları filmi Nazi Almanyası’nın gerçeklerini ve 2. Dünya Savaşı yıllarını anlatan başarılı bir filmdir. Nazi olayları, yargının araçsallaştırılması sonucunda ‘sözde’ yasaların ve devletin yargılama gücüne dayanan yargının bir suç makinesine dönüşmesi sonucu milyonlarca insanın katledilmesiyle insanlık tarihine adeta kara bir leke olarak geçmiştir. Film Nazi Almanyası’nda yargıçların yasaya göre hareket ederek verdikleri ölüm kararları neticesinde o yargıçların yargılanmalarını ve müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarını anlatır. Filmde yargılanan 4 yargıç vardır. Bu yargıçlar, dönemin meşhur kurumu olan Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılanmaktadır. Filmde  “Danton”dan esintiler bulmak mümkün. Danton, mahkemeye çıkarılmadan önce hakkında verilecek karar önceden belliydi. (bkz. https://www.absurdizi.com/politik-bir-dava-danton-filmi-incelemesi/)  Nitekim Nürnberg Yargılamaları’nda da Amerikan yargıçlarının vereceği karar önceden belliydi; kanuna uymak. Aksi bir durum beklenemezdi.

Bu film, haliyle birçok tartışmalara sebebiyet vermiştir. Film pozitivistleri ve doğal hukukçuları ikiye ayırmıştır. Öncelikle bu kavramların ne olduğuna bakalım. Pozitif hukuk yürürlükte olan hukuktur.  Belli bir toplumda ve belli bir zamanda yürürlükte bulunan hukuk kurallarının bütünüdür. Yazılıdır. Doğruluğu ülkeden ülkeye, kişiden kişiye değişir. Doğal yani tabii hukuk ise tabiata dayanan, akılla varlığı ve içeriği anlaşılabilen ‘evrensel’ ilkelerin toplamıdır. Yazılı değildir. Doğal hukukun her şeyin üzerinde olduğu kabul edilir. Söz konusu hukuk kuralları her zaman her yerde geçerlidir ve değiştirilemez. Pozitif hukuk kurallarından üstün ve daha mükemmel olduğunu kabul ederler. Pozitivistler, yasada yazan kuralın uygulanması gerektiğini savunmuştur. Doğal hukuk kuramına göre ise insan, hakkı doğadan alır, yasadan değil. Dolayısıyla doğal hukuk savunucuları, yasanın değil evrensel olan hukukun uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Bu konu hakkında mutlak bir uzlaşı yoktur. (bkz.Sophokles-Antigone)

Burada kanun devleti ve hukuk devleti kavramlarına da değinmek gerekir. Kanun devletinde mekanizmasını elinde tutan siyasal güç, parlamentodaki çoğunluğa dayanarak ‘istediği’ kanunları çıkartabilir. Bu durum dolayısıyla yasa olarak gördüğümüz çoğu şey hukuka aykırı olabilir. Hukuk devleti ise hukuka uygun kanunlar yapar. Başta hukuk devletinde erkler ayrılığını rahatça görebiliriz. Nazilerde olduğu gibi kanun devletinde ise yürütmenin yargıya karışması sık rastlanan bir durumdur. Her devletin kendine göre kanunu vardır. Fakat bu kanunlar hukuki midir, evrensel hukuka uygun mudur tartışılır. İşte bu filmde tam da böyle bir ayrım var. Alman devleti Alman anayasası ile yürütülen bir kanun devletidir ve bu ülkenin kanunlarıyla evrensel kanunların çakıştığını görmekteyiz. Nitekim yasalarında ölüm-idam gibi insan haklarına aykırı uygulamalar olan hiçbir kanun, hukuki olmadığı gibi evrensel hukuka da uygun değildir. Nürnberg yargılamaları, hukuki pozitivizmin yetersizliğini gözler önüne seren bir olaydır. Bunun nedeni ise doğal hukukla desteklenmeyen Nazi kanunlarıdır.

Radbruch formülüne değinmeden edemeyeceğim. Radbruch formülü aslında durumu tam olarak özetler: “Emir, emirdir ve yasa, yasadır. Bu iki maksim vasıtasıyla Nasyonal Sosyalizm kendine tabi olanları, askerler ve hukukçuları saygıyla bağlamanın çaresini bulmuştu. Emir, emirdir maksimi hiçbir zaman sınırsız var olmamıştır. Askerlerin emre uyma yükümlülüğü suç işleme amacına yönelik emirler söz konusu olduğunda sona ermekteydi. Buna karşılık yasa, yasadır maksimi hiçbir sınırlamaya tabi değildi. Bu maksim, pozitivist hukuk düşüncesinin bir ifadesiydi ve on yıllarca Alman hukuk düşünürleri üzerinde itirazsız kabul görmekteydi.”

Olaya baktığımızda burada mutlak bir doğru olmadığını görürüz. Kimisi Alman yargıçlarının yaptığının doğru olduğunu, yargıçların ellerinin bağlı olduğunu ve yapmaları gereken tek şeyin yasaya uymak olduğunu söyler. Vicdanlarını dinlemeyip kanunun bizzat uygulanması gerektiğini düşünür. Bu şekilde yaptıklarının legal olduğunu ve yapmadığı takdirde kanuna aykırı davranacaklarını söylerler. Kimisi ise evrensel hukuku baz alıp yaptıklarının canice olduğunu, bu şekilde verilen kararın insan haklarına ve evrensel hukuka aykırı olup kararın yanlış olduğu düşüncesindedir. Nitekim de Amerikan yargıçlar kararını bu yönde vermişlerdir. “Bir hakim yasa yapmaz. Ülkesinin yasalarını uygular. Doğru da olsa yanlış da olsa benim ülkem.” cümlesi büyük bir Amerikan vatanseverine aittir. Ernest, ülkesinin yasalarını mı uygulamalıydı? Yoksa bunu yapmayı reddedip bir asi mi olmalıydı?

Exit mobile version