Masumiyet'ten Kader'e

Masumiyet’ten Kader’e

    Gerçek bir platonik aşk hikayesinin usta bir kalem tarafından sinemaya uyarlanmasıdır Masumiyet. Senaristliğini ve yönetmenliğini Zeki Demirkubuz’un üstlendiği Masumiyet filmi, Yeşilçam sinemasından sonra sinemaya farklı bir bakış açısı olarak üretilen filmlerin başında gelmektedir. Özellikle 1980 darbesinden sonra toplumda değişen duygu ve davranış durumlarının insanlar üzerindeki etkisi bu tarz filmlerde siyasal açıdan gösterilmese de toplumun sergilemiş olduğu edimsel faaliyetlerin çeşitli mekanlar yoluyla tasvir edilmesiyle seyirciye ulaştırılmıştır. Bu filmin başlangıç hikayesini Haluk Bilginer’in kırdaki muhteşem tiradı oluşturmaktadır. Demirkubuz, ortada henüz bir fikir ve senaryo yokken yazmış olduğu 5-6 sayfalık monologu öyküleştirmeye karar verir ve bu eseri ortaya çıkarır.

  Film, namus cinayetinden dolayı içeride yatan Yusuf’un tahliye olması ile başlar. Ablasının, en yakın arkadaşıyla kaçması sonucu bu cinayeti işleyen Yusuf, mahkumiyet sürecinde içine kapanık ve sessiz bir şekilde hükümlülüğünü sürdürmüştür. Hapisten çıktıktan sonra ablası ve eniştesini ziyaret etmek için İzmir’e giderken otobüste Uğur ve Bekir’le karşılaşır. Konaklamak için gittiği otelde televizyon izleyen kız çocuğunun ateşler içinde olduğunu fark eden Yusuf, çocuğu hemen hastaneye götürür. Uğur’un kızı Çilem’i tedavi ettiren Yusuf’un yolu bu şekilde ikisiyle kesişmiş olur.

   Uğur, pavyon şarkıcılığı ve hayat kadınlığı yapan, sevdiği kişi uğruna hayatını o şehirden o şehre giderek iyice karartan, sert ve güçlü bir yapıya sahip bir karakterdir. Bekir ise Uğur’u ilk gördüğü andan itibaren tüm saflığı ve benliğiyle ona aşık olmuş, bağlanmış ve onun peşinden gitmiş biridir. Ailesinden, çocuklarından, gururundan her şeyden vazgeçip Uğur’un peşine takılmıştır. Her yolu denemiştir ondan kopabilmek için… Hastaneler, hocalar ama nafile, bir türlü kurtulamamıştır saplantılı aşkından. Filmde dediği gibi: “ Oğlum Bekir dedim kendi kendime; yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte.”

    Bir de Zagor var… Masumiyet filminde isim ve konu itibariyle bildiğimiz Zagor Orhan karakteri, Uğur’un, peşinden şehir şehir dolaştığı sevgilisidir. Mahallenin gözü pek delikanlısı olarak bilinen Orhan, işlediği cinayetler ve karıştığı isyanlar sonucunda ülkenin çeşitli hapishanelerinde yatan, rahat durmayan bir mahkumdur. Zagor hapishanlerden hapishanlere sürülür, Uğur sevgilisinin arkasından gider, Bekir de onu takip eder. Normalde imkansız gibi gözüken bu olayların altında çok basit bir gerçek yatmaktadır. O da birine kayıtsız aşık olabilmektir.

Bekir, aşkı ve kıskançlığı yüzünden dayanamaz hale gelir ve intihar eder. Yusuf ise Bekir’in yerini alır. O sahip çıkmaya başlar Uğur’a ve Çilem’e. Yusuf, Bekir’in yokluğunda onu aratmayacak  bir hale bürünür ve devamlı olarak “Niye? Neden?“ sorularını sorar Uğur’ a… Zagor’un hapishaneden kaçıp cinayete karışması ve Uğurla birlikte öldürülmeleri filmin sonunu getirmektedir.

    Filmi teknik açıdan inceleyecek olursak senaryo ve oyunculuk üzerinde durmakta fayda var. Senaryodaki diyaloglar o kadar hayatın içinden alınmış ki, acaba oyuncular doğaçlama mı yapıyor izlenimini veriyor. Oysaki oyuncu yorumlarında senaryoya birebir bağlı olduklarını ve senaryonun hiç didaktik ve kitabi olmadığı gerçeğini gözler önüne seriyorlar. İnsanlar normal hayatta nasıl konuşuyorlarsa aynen o doğallığı yakalıyor. Masumiyet’te karakterlerin duygu ve davranışlarında aşırılık hakimdir. Aşırı sevgi, tutku, kıskançlık gibi …

 Filmdeki karakterler halkın tasvip etmeyeceği türden özelliklere sahiptirler. Biri aşkı uğruna hayat kadınlığı yaparak şehir şehir dolaşan Uğur, diğeri ailesini, çocuklarını, her şeyini bir kenara bırakıp Uğur’un peşinden koşan Bekir, diğeri ise en yakın arkadaşını gözünü kırpmadan öldürebilecek ama hiç tanımadığı bir kız çocuğunu hastaneye götürüp onu yalnız bırakmayıp tedavi ettirebilecek kadar yardımsever Yusuf…

Peki sorarım size, bu hikayede kim masum?