Alejandro Jodorowsky : 3 Sürrealist Eser

Failure doesn’t mean anything, it just means changing paths. 
– Alejandro Jodorowsky  

Alejandro Jodorowsky Prullansky, 17 Mart 1929 Şili doğumlu, Paris’te yaşayan şair, yazar, yapımcı ve yönetmendir. Sinema tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Jodorowsky, daha çok avant-garde tarzı filmleriyle bilinmektedir, eserlerinde zamanının ötesine geçerek kabul edilmiş normların dışına çıkan yönetmen, aşırı sürrealist yaklaşımları ile dikkat çeker. Ayrıca gizem ile din konusu filmlerinde birleştirmiştir, bunun en büyüğü olarak The Holy Mountain filmini gösterebilirim.

Yönetmenlik hayatına bağımsız sinema eserleri ile başlayan Jodorowsky, sinema dışında bilim kurgu çizgi romanları yazmış (The Incal, 1980-1989), birçoğu İspanyolca olmak üzere birçok kitap yazmıştır. Müzisyen yanı ile de bilinen yönetmen, kitaplarında genellikle kendi ruhsal sistemi hakkında bilgi verirken çok farklı kişiliği ile de ön plana çıkmaktadır. bir yandan ona ait şu sözleri de buraya derlemek isterim, bir bakıma kendisinin ne kadar farklı bir kişilik olduğunu da anlayabiliriz.

“Most directors make films with their eyes; I make films with my testicles.”

“One day, someone showed me a glass of water that was half full. And he said, “Is it half full or half empty?” So I drank the water. No more problem.”

“One becomes wise only in measures, as he goes through his own insanity.”

1. The Unholy Mountain (1973)


René Daumal’ın sürrealist romanı, Mount Analogue’dan esinlenilen film, yozlaşmış ve açgözlülük ile dolu dünyada, ‘Thief’ adlı temsili İsa karakterin tanıştığı güçlü bir simyagerin (Jodorowsky, filmde kendisi simyageri oynamıştır) gizemli rehberliği ile, yedi farklı figürle tanışarak Holy Mountain (kutsal dağ)’da aydınlanmayı ummaktadır. Thief’in yaşadığı serüven, aşırı sürrealist ve tuhaf şekilde resmedilmiş, yedi güçlü iş adamı güneş sistemindeki yedi farklı gezegeni temsil etmektedir. Yedi iş adamının her birinin kendi gezegeni vardır, her karakter açgözlülük ile beraber birçok politik, savaş ve benzeri yozlaşmalara bulaşmışlardır. Birçok farklı dini ögeden esinlenen yönetmen, neredeyse göreceğimiz her sahnede farklı bir sembolizm ile karşımıza çıkar. Her sahnenin farklı derin anlamları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim, o yüzden bir iki kere izleyerek filmi bütünü ile anlamak gerçekten çok güç olacaktır ancak her izlediğinizde iki saatlik farklı bir serüven yaşayacağınızı garanti ederim.

Fark edeceğiniz üzere bu kadar karmaşık olan bir filmin çekimleri de karmaşık olmuş, Jodorowsky ruhsal eğitim ve LSD alarak çekimleri tamamlamıştır.

The Alchemist: We began in a fairytale and we came to life, but is this life reality? No. It is a film. Zoom back camera.

[camera zooms out, revealing equipment and crew]

The Alchemist: We are images, dreams, photographs. We must not stay here. Prisoners! We shall break the illusion. This is Maya! Goodbye to the Holy Mountain. Real life awaits us.

2. El Topo (1970)

If you are great, El Topo is a great picture. If you are limited, El Topo is limited.
– Alejandro Jodorowsky 

Yönetmenin bağımsız uzun metrajlı filmlerinden biri olan El Topo, baş rolünde de kendisi rol almıştır. Bir Western filmi ile karşımıza çıkan yönetmen, filmde Meksikalı haydut ve silahlı soyguncu olan El Topo (The mole)’un, oğlunu da yanına alarak yaşadığı ruhsal aydınlanma arayışını anlatmaktadır. Serüven süresince eski doğu dini simgelerin somutlaştırıldığını rahatlıkla görebiliriz.

Düşük bütçeli olarak çekilmiş olsa da gerçekten etkileyici bir yapım olduğunu düşünüyorum ancak bazı sahneler sadece bir çekimde tamamlanmış, düşük bütçenin sonucu olarak. Özellikle tek çekim olan tecavüz sahnesi ün kazanmış, yönetmenin hala gerçekten aktriste çekim sırasında tecavüz edip etmediği konuşulmaktadır.

3. Santa Sangre (1989)

The Holy Mountain ve El Topo filmlerinden sonra en çok dikkatimi çeken üçüncü film oldu. Bahsettiğim filmlerden yaklaşık 15-20 yıl sonra yayınlanan bu film, tekrar karşımıza sürrealist bir çeşit korku filmi olarak çıkıyor. Filmin senaryosu Alfred Hictchcock’un Psycho (1960) filmi ve Robert Wiene’in The Hand of Orlac (1924) filmi esinlenerek hazırlanmıştır. Eski sirk artisti olan ana karakterin, çocukluğunda annesinin iki kolunu da kaybettiğini görür, ve büyüdüğünde akıl hastanesinden kaçarak kendi kollarını annesinin kolu olarak kullanarak annesinin intikamı için cinayetler işler. Karakter kollarını ise, ‘onun kolları’ olarak adlandırır, annesine katılma amacını bu olarak görür. Ayrıca, aktör olarak Jodorowsky’nin oğulları da sahne almıştır.


Concha: You know what you have to do.

Fenix: No, I don’t want to!

Concha: This girl has defiled you with her lust.

Fenix: No, mum, it’s not true! It’s only a game!

[begins to lose control of his hands]

Fenix: No! I can’t! Don’t ask me to!

Concha: I’m not asking you, I’m ordering… my hands… and my arms… to kill her. Kill her!

İyi Seyirler!