Anlamak;

Anlamaktan yoruldum…” demiş Fernando Pessoa. Anlamak “Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak” için gösterilen yorucu bir çabaymış.

Fernando Pessoa

Bu dünyaya anlaşılmak için değil, anlamak için geldik. Anlaşılamamanın üzüntüsünü duyacağımız yerde, bütün ruhumuzla başkalarını anlamaya çalışsak, hayat ne kadar güzel olurdu.”

Ernest Renan

İnsan gençliğinde etrafında yaşanan olaylardan, duyduklarından bir şeyler öğrenir. Ancak yaşlandığında bazı şeyleri daha iyi anlamaya başlar.

Anlamak nesneleri yadsımakla gerçekleşir. Anlam dünyası bomboştur ve orada gözün hiçbir yeri yoktur. Biz bu boşluğu, tam öğrenirken kaçırmışızdır. Şimdi şiirle yoklamaya çalışıyoruz onu. Öğrenmek anlamakla ilişkili değildir. Bir kömür parçasını öğrenmeye çalışın, anlamını yitirecektir. Aynaya uzun uzun bakmaya benzer bu, yüz yok olup gider sonunda. Boşluk hiçbir şeyin söylenmediği, ama her şeyin işitildiği yerdir. İşitimsel imge işte bu yüzden anlamın ta kendisidir.”

Melih Cevdet Anday
Melih Cevdet Anday

Spinoza, anlamak “sevmenin başlangıcıdır” diye düşünmüş.

Belki bir insanı anlamak, o insanı sevmekle başlayacak. Çünkü anlamak, empatinin tek yumurta ikiziymiş.

Aristo ders esnasında öğrencilerinden birine bir konuyu ayrıntılarıyla anlattıktan sonra der ki;
Anladın mı?”. “Evet” der öğrencisi. Aristo bunun üzerine; “Ama ben anladığına dair bir işaret göremiyorum.” der. Öğrencisi : “O işaret nedir?” diye sorduğunda, Aristo: “Güleryüz… Anlamış olsaydın sevinirdin.”   

Her şeyi, anladığım her şeyi, yalnızca sevdiğim için anlıyorum.”

Tolstoy

Anlama kaygısı, insanın var oluşunu anlamak için bir ömür harcamayı gerektirirmiş.
Bir seviyi anlamak,
Bir yaşam harcamaktır.
Harcayacaksın!

Özdemir Asaf

Attila İlhan’ın roman gibi şiiri “Karantinalı Despina” da olmayacak bir şeydir bir insanın bir insanı anlaması.
Demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor Muammer Bey
Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması

Attila İlhan


Halil Cibran diyor ki; “Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydedir. Bu yüzden, onu anlamak istersen, söylediğine değil, söylemediğine kulak ver.”

İnsan, sustuğu şeyler kadardır ve insan insanı, anlatamadığı yerden anlayabiliyorsa yakındır.

Behçet Necatigil, anlamanın ön şartının tanımak olduğuna işaret ediyor;
Anlamak mı? Yok öyle şey yaşarken tanımadınızsa” der ve de başka söze gerek kalmaz.

Sen anlamazsın tabii. Anlamak için, insanın bazı eksik yönleri olmalı.”
Oğuz Atay, “Tehlikeli Oyunlar” romanında anlamanın önkoşulunu böyle tanımlar ve devam eder:
Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh’un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız.”  

Oğuz Atay (Tehlikeli Oyunlar)

Anlamak, gerçekleri değiştiremeyecek bir idrak etme halidir.

Anlaşılacak ilk şey anlayamadığımızdır.”

Kierkegaard

Anlamak: Ancak empati ile mümkün olur gibi gözükse de aslında anlamak aynı durumun içinde biraz bulunmaya ve benzer duyguları yaşamayı gerektirir.

“Anlamak” nasıl bir şeydir bu dokusundan bal rengi sonsuz bir acı sızdıran yerküredeki kusurlu varoluşumuzu…”    Nilgün Marmara

Anlamak, çoğu zaman kabul etmek, benimsemek veya onaylamak ile karıştırılır. Anlamak için varsaymak gerekir ve bu anlayana, anlatana, konuya ve konunun geçtiği zamana göre değişir. Bu durumda konu ne kadar açık olursa olsun anlama eyleminin sonucu kişiden kişiye değişir.

Bir şeyi anlayabildiğimiz sürece ona yenilmenin söz konusu olamayacağını çok düşünmüşümdür. Bu düşünceye kendimi çok alıştırmıştım. Şimdi yenilmeye başlıyorum. Artık anlamadığım için.”

Bilge Karasu

Anlamak, herkesin harcı değildir.

Hakan Günday’ın “Kinyas ve Kayra” romanında şöyle bir paragraf geçer;

Seni anlıyorum, demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada… Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. Deliliğinin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duymazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına, ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerine kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseye anlamak olağanüstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen söz konusu olağanüstü ilişki için olağanüstü bir insan olmak gerekir.”

Hakan Günday (Kinyas ve Kayra)

Sevgili oğlum Doğa Tokuçoğlu; yük kalpte olunca kimseye “şunun ucundan tut” diyemiyorsun. Hukukçu ve şair Rabindranath Tagore’nin dediği gibi;
Sevmekle öderim sana sonsuz borcumu.
Bilerek ve anlayarak ne olduğunu?”

Doğa Tokuçoğlu