Aşkın Elle Tutulur Hali: Masumiyet Müzesi

Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk’un 2008 yılında yayımlanan, 10 yıl üzerinde çalıştığı ve kızı Rüya’ya ithaf ettiği aşk romanı. Müze fikri ise daha romanla beraber oluşuyor Orhan Pamuk’un aklında ve romanı yayımladıktan dört yıl sonra, 2012’de, romanıyla aynı adlı müzeyi Çukurcuma’da açıyor.

1975 yılında başlayan hikaye, tekstil zengini Basmacı ailesinin okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal ile orta halli Keskin ailesinin 18 yaşındaki güzel kızı, tezgahtarlık yapan Füsun arasındaki aşkı anlatıyor. Aynı zamanda iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte 1950-2000 arası İstanbul hayatını anlatıyor.

Masumiyet Müzesi’nin ana kahramanları Kemal ve Füsun. Kemal, kendisine sevgilisi Füsun’u hatırlattığı için Füsun’un sarı ayakkabıları, küpesinin teki, tarağı gibi nesneleri topluyor ve müze Kemal’in biriktirdiği nesnelerden oluşuyor. Bir kitaptan esinlenilen ilk müze olma özelliği taşıyan Masumiyet Müzesi’nde kitabın 83 bölümünü temsil eden 83 vitrin bulunuyor. Bu vitrinler o kadar ince ince işlenmiş ki insan hayranlığını gizleyemiyor.

Masumiyet Müzesi’ne girdiğimizde bizi Kemal’in büyük tutkuyla biriktirdiği 4213 izmarit karşılıyor. Kemal bunları Keskinlerin sofrasında oturduğu 8 yıl boyunca biriktiriyor. İzmaritlerin kimi ruj izli, kimi öfkeyle yarım söndürülmüş, kimi ıslanmış… Ama her birinin anlamı var. Tüm izmaritlerin üzerinde Kemal’in izmaritleri aldığı tarihler ve o anın hissettirdiklerini yazarak tek tek büyük özenle yerleştirmiş Orhan Pamuk.

Müzedeki her şey o kadar hisli ve doğal ki romanı okumamış biri bile müzeden keyif alabilir. Müzenin ilk vitrini de roman gibi “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” cümlesiyle başlıyor. Zaten insan nasıl bilebilir ki sevdiği yanından ayrıldığında evde unuttuğu bir nesneyi bulmanın hayatının en mutlu anı olacağını. 

5 katlı müzede tüm vitrinler, duvarlar hatta merdiven korkulukları bile anılarla dolu. Füsun’un kıyafetleri, tokaları, saatleri, çatal, tuzluk… Her eşya anılardan izler taşıyor. Her duygu tüm açıklığı ve samimiyetiyle yansıtılıyor.  Bu durum da şüphesiz klasik müze anlayışını yıkıyor ve evinde hissettiriyor müzegezere kendini.

Müzenin çatı katında Pamuk’un romanı yazmaya başladığı kağıtlar, romanda bile olmayan üstü çizilmiş cümleler, müzenin tasarım halindeki ilk planları ve romanın onlarca dile çevrilmiş örnekleri yer alıyor.

“Oysa, hayatı Aristo’nun Zamanı gibi bir çizgi olarak değil de, tek tek eşyaların hatırlattığı yoğun anların her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında 8 yıl beklemek bize alay edilebilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, Füsunların sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür.”

“Füsun ile hikayemizi bilenler, sokaklarda yürürken, İstanbul’un manzaralarına baktıkça benim her zaman yaptığım gibi elbette onu hatırlayacaklardır. Kitabımızı okuyanlara müzemize bir seferlik giriş bedava olsun.” diyor Kemal Basmacı ve onun isteği üzerine romanın 537. sayfasında okurlar için müzeye tek seferlik giriş bileti bulunuyor.

Romanın kültürel etkilerine bakacak olursak kitabı okuduktan sonra Füsun ve Kemal’in aşkından etkilenen Nazan Öncel’in kitaptan aldığı ilhamla “Canım Benim Nasılsın” adlı bir şarkı yazdığını görüyoruz.