Pan'ın Labirenti

Bir Direniş Hikayesi: Pan’ın Labirenti

Yıllar süren İspanya iç savaşı sona ermiş ve faşist milliyetçiler savaşın galibi gelmişti ama hala özgürlük yanlısı direnişçiler vardı ve faşizme karşı, zorlu şartlar altına; ormanlarda, dağlarda yaşamaya çalışarak, mücadele etmeye devam ediyorlardı. Direnişçilerin bu mücadelesine son vermek için yeni karakollar kuruldu…

İspanya İç savaşından, Pan’ın Labirentine giden yolculuk

Guillermo Del Toro

Meksikalı Usta yönetmen Del Toro, çocukluğundan beridir gerçek olduğuna inandığı fantastik dünyayı, İspanyol iç savaşı sonrası etki ile harmanlayıp ortaya: El Laberinto del Fauno’yu( Pan’ın Labirenti) çıkaracağını söylediğinde onu pek destekleyen olmamıştı çünkü filmi “İspanyolca” çekmek istiyordu ama yapımcılar böyle bir durumda filmi çekmeyi kabul etmiyordu. Çünkü bu durum filmin kazancını etkileyebilirdi. Fakat Del Toro ticari bir kaygı gütmeden, İspanyol İç savaşı sonrası ortamı en iyi hissettirecek dilin “İspanyolca” olacağını düşünüyordu ve sanatını en iyi şekilde icra etmek istiyordu. Bu yüzden kimseyi dinlemedi. Mitolojiye olan hakimiyeti ve mükemmel hayal gücünü birleştirerek ortaya harika bir iş çıkardı. Ayrıca Ticari kaygı duyup filme destek olmayan yapımcılar da; film, yılda 42.6 milyon dolar kazanıp Guinnes World Records 2008 kitabına adını yazdırdığında oldukça üzülmüş olsalar gerek. Usta Yönetmen Del Toro’nun filmdeki bütün yaratıkları, kendisinin tasarladığını ve özel efektleri de kendisinin yaptığını söylemeden geçmeyelim.

Guillermo Del Toro( Pan’ın Labirenti)

“Pan” kelimesinin Mitoloji ‘de birçok anlamı var ama Pan’ın görünüşünden, tasvirinden ötürü ayrıca İnsanların karşısına aniden çıktığı için, “Panik” kelimesinin de kökeni buradan gelir, oldukça korkutucu bir yaratık olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bir diğer anlamı olan ” Doğa Tanrısı” filmde karşımıza çıkan Pan’a daha yakın bir anlamdır. Film boyunca Aslında bizlerde bu tanımlar içinde sıkışıp kalıyoruz çünkü Pan’ın iyi mi kötü mü olduğunu pek anlayamıyoruz ama ona güvenmek zorunda kalıyoruz çünkü zaten filmde belirgin bir kötü var. Direnişçilere çeşitli işkenceler uygulayan, kadınları sadece çocuk doğuran bir makine olarak gören ve öldürmekten zevk alan bir Yüzbaşına karşı, Pan’ın korkunç bedeni hiçte korkutucu gelmiyor.

Pan
Ofelia

Film, 10 yaşındaki Ofelia ve hamile annesinin; faşist direnişçilere geçit vermemek ve onları ormanlarda avlamak için yapılmış olan Karakollardan birine giderken başlar. O karakolda Ofelia’nın annesinin karnındaki bebeğinin babası; Yüzbaşı vardır. Yüzbaşı oğlunun kendi yanında doğmasını ve kendisi gibi bir asker olmasını istiyordur. Bu yüzden, ailesini yanına çağırtmıştır. Ofelia bu kargaşa bölgesinde okuduğu masal kitaplarına, perilere tutunmuş ve hayal gücünün içinde saklanmıştır. Bir gece, onu bir peri Pan’ın labirentine götürür ve orada Pan ile tanışır. Ofelia, o gün kendi gerçek kimliğini öğrenir onun yeraltı gezegeninde ismi: Prenses Moana’dır. Ama kendisini bulması bu kadar kolay olmayacaktır. Üç zorlu görevi vardır ve bunlardan en önemlisi ” Sorgusuz Sualsiz İtaat” görevidir. “Pan’ın bu sözleri birkaç defa söylemesi ve bu görev için Prenses Moana’dan söz vermesini istemesi” ile Faşizm baskıcı sistemine atıfta bulunulmuştur.

Gözleri elinde olan canavar bölümü filmin en sinir bozucu ve korkutucu sahnelerinden olsa gerek. Burada Ofelia görevin dışına çıkıp kuralları çiğnediğinde başına neler gelebileceğini gördü. Belki de bu görev onu az önce söylediğim en önemli görev olan ” Sorgusuz sualsiz itaat” görevine hazırlamak içindi.

Pan’ın Labirenti, hem fantastik dünyanın hem de gerçek dünyanın harmanlandığı ve her iki dünyada da direnişin önemini anlatan muazzam bir film. Filmin içerisindeki mitolojik ögelere ve verdiği anlamlara dayanarak sizlere filmi anlatmaya çalıştım. İyi seyirler 🙂