Bir hoşçakala sığdırdı beni yere göğe sığdıramadığım: Tiyatrodan örneklerle Vazgeçilmek

Othello’daki Othello

Kıskançlığın, paranoyanın temsili Othello, kendinden sosyal sınıf ve ekonomik olarak üstün bir kızla evlenir.  Bu durum, karısının onunla evlenmesine mantıklı bir sebep atfedememesine sebep olur.  Aslında vazgeçildiği falan yoktur- ama Othello öyle düşünüyordur, öyle hissediyordur, dolayısıyla deneyimi ona göre tamamen gerçektir.  Karısının onu genç yakışıklı bir adamla aldatmasına dayanamaz, kendisinden sıkılmasına tahammül edemez, artık eskisi gibi “eşsiz” sevilmemesi onu delirtir.  Karısına her baktığında bir insan değil, ondan vazgeçmiş, sevgisini ayakları altına almış, iyi niyetini suiistimal etmiş birini görür.  Othello askerdir, dolayısıyla sorunlarını hep karşıdakini öldürerek çözmüştür.  İtalya’da bir siyahi olmasına rağmen yok etme yeteneği sayesinde kendine toplumda bir yer edinmiştir.  Karısına karşı da başka bir şey yapmayı bilmez- canını acıtan şeyi, arzusunun nesnesini boğarak öldürür.

Hamlet’teki Ophelia

Ophelia, oyunun ilk saniyesinden son saniyesine kadar Hamlet’i ister.  Bu isteğinin peşinden koşacak kadar kararlı veya aksiyon alacak güçlü olup olmadığı bir tartışma konusu da olsa, Ophelia’nın sevgisi su götürmez.  Muhtemelen yıllarca sürmüş ilişkilerini Hamlet bir çırpıda, ciddi hakaretlerle çöpe atınca ümidini kaybeder.  Gelecekten tek beklentisini kaybetmesinin etkisiyle delirmeye başlar, başka olayların da üst üste gelmesiyle tamamen aklını kaybeder.   Ophelia, yapısı gereği dayanaklara ihtiyaç duyan biridir.  Bu, kimimiz için para, kimimiz için iş, kimimiz için hayatta yerine getirilmesi gereken sorumluluklar olabilecekken onun için etrafındaki insanlar, özellikle babası ve sevgilisidir.  İkisi de elinden alınınca kişiliğini, bütünlüğünü bir arada tutacak bir şey kalmaz.  Tabi Hamlet’le evlenmek aynı zamanda Danimarka prensesi olmak anlamına gelir, ki Ophelia’nın delirince sayıklamaları arasından seçilen “arabam gelsin!” lafı, kendisinin de bunun farkında olduğunu gösterir.

Satıcı’nın Ölümü’ndeki Willy Loman

Death of a Salesman, Arthur Miller’ın en ünlü eseri, modern tiyatronun mihenk taşı kabul edilir.  Modern zamanlarda artık kişinin başka biri kişiden vazgeçmesi/ tarafından vazgeçilmesi değil, daha toplumsal konular öne çıkar.  Willy Loman’dan vazgeçen şey biri değil, toplumun kendisidir.  Belli bir yaşa gelmiş, hala eski normlara göre yaşayan Loman, artık sistemin dışında kalır.  İşte kabul görmez, arkadaşları yoktur, eskiden gönül ilişkisi yaşadığı kadınlar hafızasında sadece pişmanlıktır.  Oğulları ona saygı duymaz, karısı onu çocuk gibi idare eder.  Kısacası herkes ama herkes Willy’ye kendini “gözden çıkarılabilir” hissettirir.  Bu durumda bir gün Willy’nin de Willy’den vazgeçmesi kaçınılmaz olıur.

 

*Başlıktaki söz Necip Fazıl Kısakürek’e ait.