Çağımızın Ender Hastalığı: Oblomovluk

 “Yoksa biz mi anlayamadık hayatı ya da hayat mı bir şeye yaramıyor?”

İnsan niçin yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor: Günün geçmesini, gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor. Bugün nasıl yaşadım, sorusuna cevap vermeden uykuya dalıyor, ertesi gün gene aynı hayat.

Ivan Gonçarov, Oblomov

Rus yazar İvan Gonçarov’un yazdığı, ilk baskısı 1859 yılında yapılan ve toplumsal eleştiri niteliği taşıyan bir romandır Oblomov. Yazarın tabiriyle kitap yarım bırakılmış ve ardından on bir yıl sonra tekrar kaleme alınmıştır. Herkesi şaşırtan nokta ise yazarın kitabı bir ay gibi kısa bir sürede tamamlaması olmuştur. Peki, İvan nasıl bu kadar kısa bir sürede kitabı tamamlayabilmişti? Cevabını kendisi vermeyi tercih etti:  “Bu büyük romanın bir ay içinde yazılması belki de imkânsız görünür. Ama unutmayın ki, bu eseri yıllarca kafamda taşıdım ve onu sadece kâğıda geçirmek kalmıştı.”

İlk olarak Tolstoy’un takdirini alan Oblomov, Rus aristokrasisine yaptığı eleştiri ile Rus klasikleri arasında yer almıştır. İvan, kitabında kahramanı üzerinden memurluk hayatına, insanların alışılmış yaşam biçimlerine, tekdüzeliğe ve tembelliğe eleştiride bulunmuştur. Hatta öyle bir noktaya gelmiştir ki Oblomov artık tembelliğin simgesi olmuştur.

Kafası bir kitaplıktı; ama ayrı ayrı ve hiçbiri tamam olmayan ciltlerle dolu bir kitaplık.

Ivan Gonçarov, Oblomov

Doğumundan ölümüne kadar Oblomov’un tembelliğine değinen romanda, kahramanımız hiçbir işi beceremeyen ve işlerini daima uşaklarına yaptıran bir soyludur. Zamanını sadece odasında yatarak ve yattığı yerden hayal kurarak geçirmektedir. Aslında hayalleri ona tembelliğini üstünden atacak kadar yakındır. Oblomov ise yatakta kalmayı tercih etmektedir. Yıllar böyle sürüp giderken onu yatağından çıkaracak tek şey de Oblomov’a doğru sürüklenmektedir: Olga. Aşkın ilk tomurcukları kalbinde filizlenen Oblomov, Olga ile hayata bağlanmıştır. Tembelliği ve beceriksizliğini el ele verip kenara itmişler, her gün yeni yerler keşfetmeye, hayal kurdukları hayat için mücadele etmeye başlamışlardır. Ta ki Oblomov’un iç dünyası eski haline evirilene kadar…

İçinde olup bitenlerden kimselerin haberi yoktu. Eşi dostu sanıyordu ki onun bütün derdi yemek içmekten ve uyumaktan ibaret. Ne bilsinler içindeki fırtınayı.

Ivan Gonçarov, Oblomov

Olga büyük mücadeleler verse de Oblomov’u ne değiştirebilmiş ne de ona ayak uydurabilmiştir. Oblomov hala eski günlerdeki gibi: Bahaneler bularak her şeyi erteliyor, yapılması gereken işler yığınla büyüyor, miskinliğe devam ediyor. Dışarıdan gözüken buydu, peki ya içerisi? Dedikodu, hasetlik, küçümseme, yüzüne gülüp arkadan kuyu kazma, gösterişçilik, sahtelik yoktur onun ruhunda. Kendi içine inzivaya çekilmesine sebepti çevresindeki riyakâr insanlar, her şeyi gösteriş için yapanlar. Tembellikten ve çalışmamaktan hoşlanmıyor aslında. Herkesin tembel olarak nitelendirdiği Oblomov, her şeyin farkında. Sorunların çözümleri içinde yatıyor ancak çözümler uygulanmadan sorunlar çığ gibi büyüyor.

Alışmadığı şey, hareket etmek, hayata karışmak, adam görmek, öteye beriye koşmaktı. Fazla kalabalıkta boğulur gibi oluyordu: Bir kayığa binse, bir daha karaya ayak basamayacağı kuruntusuna kapılıyordu. Arabaya binse, atlar gemi azıya alıp kaçacaklar sanıyordu… İşte Oblomov’un dışarı hayatı da böylece sona erdi.

İçten içe verdiği savaşa yenik düştü Oblomov, birçoğumuz gibi? Belki de okurların hayatına bu kadar dokunmasının nedeni, kendilerinden bir parça bulmaları olmuştur.

Söylesene, senin hayatına çizdiğin yol nedir?

Ivan Gonçarov, Oblomov

Bir de 1980 yılında çekilen filmimiz mevcut: Oblomov’un Yaşamından Birkaç Gün. Oblomov’u görmek isteyenlere tavsiyemizdir.