Dağınık Yalnızlığın Bahar Fısıltıları

Alışkanlıklarının zincirlerini çöz, oturduğun koltuktan kalk, aynanın içindeki görüntünü değiştirmekten öteye geç, yalnızlıklarına şarkılar yazmaktan vazgeç. Unutma! Her yeni günle annelerinin rahmini yarıp çığlık çığlığa doğan insan özünde yalnızdır. Bilmediğin coğrafyalara git, bilmediğin tatları tat, bilmediğin dilde şarkılar dinle, bilmediğin insanlarla otur sohbet et, cümlelerin nasıl eğip büküldüğünü öğren. Kendine varan yollarda soluksuz kalma, kendini keşfet, insanların yüzlerindeki haritalar da kendine yeşil bir yol bul, sonrasında insanların kalplerine cümlelerinle usulca dokun.

İçinin geveze seslerinin seni esir almasına izin verme, ruhuna işleyen güzel bir müzikle sustur onları ya da okuduğun kitapların kenarlarına karala, yaz, çiz ve bir taraftan da bir şarkı tuttur mırıl mırıl söyle. Kimse duymaz seni, sadece sen duysan yeter. Bu zamanda kimsenin kimseyi duymadığı hikâyeler anlatılıyor, ama unutma kaldırım taşlarının arasından bile çiçekler açabiliyorsa yine de bir umuttan bahsetmek mümkün. Makyajla kapanmayan çizgilerinin nasıl bir gülümsemeyle son bulduğuna şaşırarak hep gülümse. Gülümsemekten asla vazgeçme. 

Yüreğinin örümcek bağlamasına asla sesini çıkarmamazlık etme. Yeni hayatlara, yeni umutlara, yeni insanlara merhaba demek için korkma. “Nereye gidersen git, kaçtıklarını da götürürsün beraberinde” diyen sesleri duymazlıktan gel. Sadece yüreğinle yol al. Sol üst cebindeki tıkırtıları izle, zamanın tıkırtıları ile karıştırma. Zaman en nihayetinde geçip gidiyor ve duyduklarımla değil, duygularımla varım de.

Denizin kenarın da salaş bir çay bahçesine otur, çay ısmarla kendine. Sonrasında yaz içindekileri, her oturanın bir şeyler karaladığı masanın pürüzlü tahtasına. Cümlelerin kanatları olduğunu unutma ve nereye uçmak isterlerse oralara uçmasına izin ver. İnsan yazdıkça çoğalır.  Diğer insanların da senin yolculuğuna eşlik etmesine izin ver. Belki onların içlerinde de senin yazdığın cümlelere benzer yolculukları vardır.

 Zaman baharı müjdelediğinde evini temizler gibi ruhundaki kalıntıları da temizle. Belki o zaman bu yaşadığın evrende nefesini tutmadan insanca yaşanacak bir yer aramak yerine, insanlar arasına karışmaktan, sokaklarda korkmadan yürümekten vazgeçebilirsin.

 Ruhunun aynasında kendini göremeyen insanlara müziğin ve kitapların iyileştirici gücünden bahset. Aslında kötülük dediğimiz şey kalptedir ama kalplerdeki kirleri göremediğin için daima görünüşe aldanıyorsun. Belki de hep bu yüzden ıssız, insan sesi olmayan yerlere gitmek istiyorsun. Aslında gittiğinde yok. ‘Belki’ diyorsun bir gün bir mucizeyle gökten inen damlalar kalplerdeki kirleri de yıkar.

 Son zamanlarda Sartre okuyorsun. Sartre’nin resimlerinden kaldırılan sigarasını, zamanı yırtarak alıp incecik parmaklarına iliştirip dumanını yazdığın cümlelerin içine üflüyorsun. Yüreğinle çıktığın yolculukların var senin ama bunu kimselere söylemiyorsun. Bir sır gibi saklıyorsun her şeyi içinde. Yüreğinin sandığını bir aralasan, ama korkuyorsun. Çünkü bu zamanda yüreğiyle yol alanın canının çok acıdığını deneyimleyenler her seferinde durduruyor seni. Kitaplara sığınıyor, sadece müziğin ruhuna değmesine izin veriyorsun. Bu sığınak iyi geliyor sana… 

Oysa insan farkında olmadan ne aşılmaz dağlardan geçtiğini, ne kadar düşüp dizlerini kanattığını, sevdiği insanların kaç defa yüreğini incittiğini unutuveriyor ve ne olursa olsun ayağa kalkmaya, yürümeye devam ediyor. O insanlardan biriside sensin. Umudunu hiç eksiltme yüreğinden.

 Kendini keşfet!

İnsanları keşfet!

Evreni keşfet!

Duyguları keşfet!

Sonrasında çantandan çıkar bir kâğıt, kalem yaz;  yazabildiğin kadar sensin.

Her yol dönemecinde, her adımda, her yolda durmadan yüreğine bak. Yürek pusulası hep doğru yönleri gösterir. Hiç kimsenin yüreğinin ibresini şaşırtmasına da izin verme!

Hep sevgiyle kal.