Dünyayı ne kurtaracak?

21.yy’ da cevaplanması gereken en hassas bir soru bu. Sürekli bir şekilde büyüyen,genişleyen ve bizleri içine alan bir küresel bağlam içerisindeyiz. Çoğu zaman bu kitlesel faaliyetlere kapılmamak için kendimizi bir noktada tutmaya çalışsakta aslında hayatımızın her alanında bundan kaçmak mümkün olmuyor. Şöyle de denilebilir; bir yerlerde bir şeyler oluyorken dışarıda kalıp hiçbir şey olmuyormuş gibi rahat davranılamaz. Muhakkak dünyanın bir ucunda gerçekleşen her hareket tüm dünyayı aynı zamanda milletlerini de içerisine almaktadır. Zoraki bir şekilde etkilenme durumundayız.

Esas konu şu; Dünyayı ne kurtaracak ?

Sorunun büyüklüğünün yanında cevabı o kadar iyi bildiğimiz ancak yapmaktan kaçtığımız bir şey ki,duyunca bu mu sahi diyeceğiz.Belki de dediniz bile.

DÜNYAYI ‘İYİLİK’ KURTARACAK

Bedenlerimiz ve buna bağlı ruhlarımız hep bir gündelik hayatın karmaşası ve yorgunluğu içerisinde bunalmış ve hırpalanmış vaziyette.Biraz olsun bu karmaşadan kendimizi soyutlamaya çalışabilsek belki de yaşamın bize yüklediği anlamları manevi boyutuyla görebileceğiz.En basitinden bir işçi sürekli bir koşma,bir yerlere yetişme,varolabilme çabası içerisinde kendisini kaybetmektedir.En basitiyle bir öğrenci okuluna yetişebilmek için hızla yürüdüğü kaldırımda zor durumda olan bir insanı görememektedir.Çünkü her şeyin bir vakti var ve şu an o öğrenci için esas olan tek şey,okuluna yetişebilmek ve azar işitmemektir. Zamanı o kadar büyütüyoruz ki gözümüzde bir gün elbet o vaktin esiri olacağız,keza durumumuz farksız da sayılmaz.

İnsanı anlamak hayatı anlamaktır.

Dünyanın küçük bir köy haline gelmesinin bir sonucu olarak bu durum bizi uluslararası bağlamda yakınlaştırsa da aksi söylenemeyecek bir uzaklaşma içerisine itmektedir.Artık insanların bir sınırı var ve bu sınırın aşılmasına asla izin vermiyorlar. Şöyle ki insanlar bir yerlere yetişmeliler,koştura koştura metropol şehirlerde daha çok alışveriş merkezi keşfetmeliler ve sürekli asla giymeyecekleri o bir istekle aldıkları kıyafetleri dolaplarında sürgün etmeliler.İnsanlığın gayesi bu değil.Görmemezlikten geldiğimiz aslımıza dönmeliyiz artık.Kaybettik diye hırslanıp kazanana çelme takmamalıyız ya da daha çok marka cazibesine kapılmamalıyız mesela. Yaşamın gayesini bulan ve bunu bizlerinde görmesini sağlayan bir belgeselden bahsetmek istiyorum. Artık biraz da bilinçlenelim istiyorum. Buyurun;

TRT Belgesel ekibi, Gana’da bir yetimhanede çocukların mutluluğu için çalışan gönüllünün mücadelesine tanıklık etti.

Sezi Kalkavan bir aktivist. Yaklaşık yirmi yıldır, “hayat sadece nefes almaktan ibaret değildir” diyor. Türkiye’de başlayan, dünyayı ve başka hayatları anlama serüveni, bundan yaklaşık altı yıl önce yaptığı bir Afrika seyahati ile bambaşka bir noktaya evriliyor. Sezi, tek başına, uzun yıllardır hep merak ettiği Gana’ya bir bilet alıyor. Gidiş o gidiş. Türkiye’de, çeşitli illerde sürdürdüğü faaliyetlerinin yanı sıra yılda altı kez Gana’ya gidiyor. Kimi zaman tek başına kimi zaman arkadaşlarıyla, Gana’da Senya Beraku adındaki balıkçı köyünün yamaçlarında kurulmuş yetimhanede yüzlerce çocuğa “daha iyi bir gelecek, daha güzel bir hayat” inşa etmeye çalışıyor. Çünkü dünyayı iyilik kurtaracak!

DAHA İYİ BİR DÜNYA’NIN ÇOCUKLARLA MÜMKÜN OLACAĞINI DÜŞÜNEN BİR GÖNÜLLÜ VE AFRİKA’DA BİR YETİMHANEDE ONUN DOKUNDUĞU HAYATLAR.

Sezi Kalkavan’ın bu eşsiz yolculuğunda ona içtenlikle saygı duyduğumu ve yapmış olduğu hareketin ne kadar kutsal olduğunu gözler önüne sermek istedim.Şu an öyle bir imkanımız yok ya da bir yardım eli,bir tebessüm bırakamıyoruzdur o güzel yüzlerinde ama yine de biliyoruz ki bir şeyleri değiştirebilmek kendi içimizden başlar.

Biraz hoşgörü,biraz saygı ve çokça sevgi ile aşılamayacak hiçbir şey yok.Tekrar ve tekrar bilelim istedim.

Seni canı gönülden kutluyorum Sezi,her daim yolun o güzel insanları sevindirmek için aydınlığa doğru ilerlesin. Yolun daim olsun.