Aris'in Yolculuğu

Gerçek Bir Süper Kahramanın Hikayesi “Aris’in Yolculuğu”

Aris… Maceraperest, heyecanlı, sevgi ve umut dolu bir çocuk süper kahraman. Öyle bir kahraman ki kendini anormal gören, ön yargılarla çepeçevre kuşatılmış bir evrene karşı tek silahı sevgi ve umut. Onun peşi sıra çıktığımız yolda karşılaştıklarımız ise nefes kesici. Bu yazımızda baş karakteri down sendromlu olan ilk bilim kurgu kitabı olan “Aris’in Yolculuğu”nu anlatmaya çalışacağım.

Aris’in tebessümü, kışı yaza çevirebilir. Kalbini kırabilmeleri için, önce kalbine dokunabilmeleri gerekir. O, özel bir çocuk!”

Yazarımızı tanımakla başlayalım. Çünkü onun hikayesi bizi bu güzel esere taşıyan detaylar içeriyor. Burak Acerakis. Uzun yıllar yazılı basında çalışmış bir gazeteci, pek çok televizyon kanalında kültür-sanat programları yapmış bir televizyoncu, radyo programcısı ve seslendirme sanatçısı. Bunca niteliği başlı başına onu saygıdeğer kılarken onu bu kitapla tanımamızı sağlayan bahsi geçen süper kahramanın hayatına girişi. 2015 yılında heyecanla ilk bebeğini kucağına almış Burak Acerakis. Aris toplumun çoğunluğunun adlandırdığı şekilde “normal” olmayan bir çocuk. Dünyaya fazla bir kromozomuyla gelmiş. Ve biz ona Down Sendromlu demişiz. Yüzlerce arkadaşı gibi. Bu “anormal” durum yazarımızın hayatını sil baştan değiştiriyor.

Hürriyet gazetesi için Ayşe Arman’a verdiği röportajda Aris ile tanıştıktan sonra hissettiği duyguyu şu şekilde açıklıyor:

Utanç duygusu… Kendimi aydın, entelektüel birey sınıfında görürken, aynı gezegeni paylaştığım bu insanlar hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark etmenin utancı! Sayılarının ne denli fazla olduğu, ama buna karşın varlıklarına dair ne denli bilgisiz olduğumu fark etmek çok utandırmıştı beni.

Burak Acerakis yaşamını devam ettirdiği Almanya’da Aris için yeterli eğitim imkanına sahip oluyor. Meslek hayatını da bu yönde değiştiriyor böylece neredeyse tüm zamanını oğlunun egzersizleri, eğitimleri ve oyun ihtiyacına ayırıyor. Fakat bahsettiği utanç duygusu onu harekete geçiriyor. Down sendromu konusunda geliştirdiği farkındalık “UpSendrom” adıyla bir girişime dönüşüyor.

Down değil Up!

UpSendrom eğitim ve terapi ihtiyacı olan çocuklarla terapistleri buluşturan bir platform görevi görüyor. Özel çocukların eğitime ulaşımı özellikle büyük şehirler dışındaki bölgelerde yaşayan aileler için çok büyük bir ihtiyaç. Acerakis bu ihtiyacı bir nebze karşılayabilmek adına takipçileri yardımıyla böyle güzel bir işe girişmiş. Peki neden Down değil de UpSendrom deyişini kullanıyor. Bu sorunun cevabını şöyle veriyor yazarımız:

Projeyi Upsendrom olarak isimlendirmemizin sebebi, down kelimesinin hep bir olumsuzlamayı çağrıştırıyor olması. Evet tabi ki ben de biliyorum, bütün down sendromlu çocukları olan aileler de gayet iyi biliyorlar down kelimesinin nereden geldiğini. Bu genetik anomaliyi keşfeden Doktor Down’un soyadı yüzünden. Ama böyle bile olsa, hiçbir şekilde bu algı değişmiyor. Ama hangi down sendromlu çocuk sahibi aileyle konuşsanız, hepsi aynı şekilde onaylayacaktır. Bu titreşim genelde olumsuzluğu çağrıştırdığından, biz Upsendrom dedik projenin adına. Aslında bunun bir diğer sebebi de, bu çocukların ihtiyaçları olan ve hayati öneme sahip ilk beş yıl içerisindeki ön eğitimi eksiksiz olamasa dahi, eksiksize yakın bir dozda aldıkları taktirde hayatları daha da yükselecek. İstedikleri hedeflere daha rahat ulaşacaklar.  İşte bu anlamda da düşünüp, down değil up olmasına karar verdik.

Eşit,Erişilebilir, Engelsiz Hayat Dergisi

Bir dönem uygulamaları duraksamış olsa da girişim bugünlerde “Aris21-Geleceği Yarat” ismiyle yoluna devam ediyor.

Onlar eksik değil fazla. Ve bizim fazlaca ön yargımız var. Yeri gelmişken Aris kitapta onu “47’lik” diyerek küçümseyen karaktere verdiği cevabı alıntılayalım ve her alanda farklı olmanın önemini anlayamayan binlerce acımasız insana biz de aynı cevabı vermiş olalım:

Kulaktan dolma bilgileriniz var ama yaşam deneyiminiz az. Hem de ön yargılısınız. Bizim yeteneklerimiz sınırlı değil, sadece işi ağırdan alıyoruz biraz, hepsi bu.

İşte Burak Acerakis söz konusu ön yargıları, kabulleri kırmak, bu özel çocukları toplumda hakettikleri yere taşımak için kaleme alıyor “Aris’in Yolculuğu” nu. Amacını gerçekleştirmenin de muhteşem bir yolu bilim kurgu romanı yazmak. Öncelikle çocukların o büyülü, açık zihinlerine hitap ederek gerçek bir hayat kahramanını ölümsüzleştirmek, herkese örnek olacak, hayranlık duyulacak bir karakter haline dönüştürmek çok özel bir fikir. Ayşe Arman “Bu kitapla bize ne diyorsun?” diye sorduğunda yazarımız şu cevabı veriyor:

“Bu çocukları görün!” diyorum. Çünkü toplumun zırcahil ön yargıları yüzünden, sokağa çıkmaktan imtina ediyor aileler. Sosyal hayata karışamıyorlar. Onlardan da bir “kahraman”, arkadaşlık kurmaktan büyük keyif alacağınız “dostlar” çıkabilir diyorum. Keza aynı şekilde bu farklı çocuklar da özel gereksinimli olmayan çocukları görsünler istiyorum. Hepsini buluşturan bir köprü olsun bu kitap.

İlgili bir okuyucu olarak şunu söyleyebilirim ki ortaya çıkan eser uzun yıllar binlerce çocuğun raflarını ve ruh dünyalarını renklendirecek ve bahsi geçen amaca fazlasıyla hizmet edecek. Hikayenin özü Küçük Prens tadında bir keyif verirken edebi anlamda çok başarılı bir bilim kurgu.

Sevgili Aris dünyadan milyonlarca ışık yılı uzakta Dadu gezegeninde yaşıyor. Onu çok seven ailesi, arkadaşları ile birlikte tüm çocuklar için adil ve huzur dolu bir gezegen bu. Herkesin farklı ve özel olduğu bilinciyle mutlulukla yaşıyorlar. Fakat Aris iflah olmaz bir meraklı, maceraperest ve hayalci. Tek isteği bilmediği bir diyar olan Dünya’yı gezip görmek. Hayalleri, merakı hadi diyor Aris’e ikna etmek imkansız tıpkı Kara balık, martı Jonathan, Küçük Prens gibi. Dünyanın kendisi gibi olanlar için acımasız ve üzücü olduğu gerçeği asla ikna etmiyor kahramanımızı. O tek süper gücü olan “sevgi ile gülümsemek” yeteneğini yanına alıp zorlu geçitlerden, acımasız bekçilerden, kara deliklerden korkmadan yola koyulmaya kararlı. Ne istediğini bilen birinin karşısında kim durabilir ki?

İşte böyle başlayan yolculukta biz de Aris’in uzay aracının bir köşesinde yerimizi alıp heyecanla ortak oluyoruz bu maceraya. Yol uzun ve zorlu fakat yalnız değil süper kahramanımız. İyilik dolu kalbi ve sihirli gülümsemesiyle birlikte ona yardım eden arkadaşları var Aris’in. Hafıza dehası Garen, evrenin en yetenekli ninjası Luka, Oti gezegeninden usta pilot Ozi Aris’in yolculuğuna yardımcı olan dostlarından sadece bir kaçı. Gerçekten nefes kesici bu serüveni okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamak zor.

Birazcık umut olması bile umutsuz olmaktan iyidir.

Aris’in Yolculuğu

Hikayenin kendisi kadar heyecan verici olan ise hayranlıkla okuduğumuz karakterlerin gerçek hayattan kişileri temsil ediyor olması. Acerakis tanıdığı pek çok özel insanı bu kitapla ölümsüzleştirmiş. Bunu bilmek kitabın değerini kat be kat arttırıyor. Sevgili Ali Doğanlı’nın enfes çizgileriyle şekillenen evrende yer alan her portre kendi gezegenimizden bir dost.

Ozan Sanlısoy bu dostlardan biri. Kitapta Otizmli insanların yaşadığı Oti gezegeninde yaşayan usta bir pilot. Gerçekte biz onu sevilen sanatçı Ogün Sanlısoy ve başarılı avukat Sedef Erken’in çok kıymetli ve özel oğlu Ozan Barış Sanlısoy olarak tanıyoruz. Ozan gerçek hayatta gökyüzünde uçmaktan daha farklı bir yeteneğe sahip: Absolut kulak. Duyduğu her sesi referans almadan ve başka bir nota ile kıyaslama ihtiyacı duymadan tanıyabilme becerisine sahip. Her özel çocuğun karşılaştığı zorluklarla yüzleşmiş Ozan da maalesef. Anne babası Ozan’ın eğitim hakkı için mücadele ederken aynı zamanda onlar gibi sıkıntılara sahip yüzlerce insanın da sesi olmak için çaba harcıyorlar. Bu amaçla Ogün Sanlısoy ve Ozan’ın bu amaçla seslendirdiği harika şarkıya kulak verelim istiyorum.

Yorgun rengarenk ellerin
Karanlığımızdan korktun mu?
N’olur yaklaşsana, bir şey söyle bana

Herkesten kaçar gözlerin
Bir kez baksan son bulur mu?
Hadi anlatsana, derdini paylaşsana
Hiç dinmez yağmurların

İnsanlar bilmiyorlar, farkımı görmüyorlar
Güneşli günler güzel, yağmuru sevmiyorlar
Kirlenmiş hep vicdanlar, arınmak istiyorlar
Bu Tanrı’dan bir mesaj gel
Herkes kalbinde saklar
Dünyayı sevgi paklar

Sarsam belki affedersin, biz savaşırken sen sustun mu?
Hadi anlatsana, derdini paylaşsana

söz-müzik: Ogün Sanlısoy

Ne dersiniz? Gerçekten yağmurları sevmiyor muyuz? Kirlenmiş vicdanlarımızın arınmasına ne çok ihtiyacımı var oysa. Onların tertemiz dünyasına, masumluğuna, sıcacık gülümsemelerine ne kadar muhtacız! Bu şarkılar, bu kitaplar bize bir kapı açıyor. Onların dünyasına çağırıyor ve hadi diyor farkında ol ve sev ne olursa olsun. Dünyayı sevgi paklar.

Aris’in yolculuğu böyle başlıyor. Evet bu henüz başlangıç. Kitap “Dadu”, “Dünya” ve “ Dadu’ya Dönüş” şeklinde bir üçleme olacak. Şimdiden Dünya’da Aris’in karşılaşacağı zorlukları nasıl aşacağını, sevgi ve umudun dünyayı sarmış kötülük ve acımasızlık duvarlarını nasıl kıracağını merak ve heyecanla bekliyorum. Bu arada kitabın şimdiden İngilizce, Almanca ve İspanyolca çevirileriyle farklı dilde arkadaşlarına ulaşacağı bilgisini de verelim. Aris şimdiden dünyada pek çok dil ve ırktan dosta sahip diyebiliriz.

Luka Aris’e daha önce bulunduğu dünya gezegeni hakkında şu bilgileri veriyor:

Dünya güzelliklerle de dolu. Sıkıntı gezegenin kendisi değil . Sıkıntı o güzellikleri  çirkinleştirmek için ellerinden geleni yapan insanlar. Bütün insanlar da kötü değil elbette…

Biz bu güzel kitapları okudukça, güzel şarkılar dinledikçe, çevremizdeki farklı ve özel herkese değer verdikçe iyi insanlar olacağız. Kim bilir Aris’e bir yerlerde rastlayıp onun dünya hakkında büyüttüğü o umudu yeşertecek bir adım atarız.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir