Hangisi Oğuz Atay? Sahte Alıntılar (1)

Türk Edebiyatının büyük ustalarından Oğuz Atay başta olmak üzere birçok yazarımıza atfedilerek paylaşılan cümleler, bu yazarlarımızın maalesef ki farklı kitleler tarafından popülist bir unsur olarak tüketilmelerine sebep oluyor. Tutunamayanlar kitabını yüzük yapıp parmağında taşıyanlar, Oğuz Atay baskılı çantalar, Tutunamayanlar pilavcısı, Oğuz Atay kuaför, ölümünün üzerinden 30 küsur gibi bir yıl geçmesine rağmen televizyona davet edilmeler… Bunlar gibi sayısız örnek var maalesef. Biz de bu sahte alıntılar serimize sahte alıntılara en çok maruz kalan yazarımız Oğuz Atay’la başlamak istedik. Sizden ricamız artık bu gibi cümleleri gördüğünüzde, bu cümleleri paylaşanlara uyarılarınızı eksik etmemeniz. Belirteceğimiz sahte alıntıları kaynak olarak kullanabilirsiniz. Lafı çok uzatmadan sahte alıntılar serimize başlamak istiyorum.

İşte Oğuz Atay’a atfedilen sahte alıntılar:

“Yaşar gibi yapmaktan,
özlemez gibi yapmaktan,
iyiymiş gibi yapmaktan,
nefes alıp onu içimde tutmaktan,
o nefeste boğulmaktan sıkıldım.”

Gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendimiz?
-Hayır Olric. Yüreğinde bir yer açıp oraya oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.

Saat kaç Olric?
Onunla bir ömür olmaya az var efendimiz.

Biliyor musun Olric 
+ Neyi efendimiz? 
– Onunla ne zaman lades oynasak hep o kazandı. 
+ Neden efendimiz?
– Kalbimdeyken nasıl aklımda derdim?

Geçer “mi Olric? 
Geç “miş aslında geçmez” miş Efendim;
Hep bir köşede yerinden çıkmak için geceyi beklermiş.

Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric? 
– Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.

Ben vedaları sevmem albayım. 
Hiç gitmesin insanlar. 
Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam.

Geldi mi peki beklediğin Olric? 
-Beklenenler hiç gelmez efendimiz.

Ne çok şey biliyor bu insanlar Olric? 
Herkes işine geleni biliyor Efendimiz.

Elimde değil Olric !
– Ne efendimiz ?
– Elleri Olric , elleri.

Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? O’na yazdıklarımı o’ndan başka herkes okuyor.

Gönlüm geniş ama odalara yerleşecek insan yok!

Kim o Olric?
– Kapıcı, efendimiz.
– Ne istiyor Olric?
– Çöp var mı diye soruyor efendimiz.
-Bi’tap bedenimden ala çöp mü olur Olric? Söyle taşıyabiliyorsa beni alsın Olric.
– Olur mu efendimiz,çileyle yoğrulmuş ömrün ederi bu olamaz efendimiz.
– Ya ne Olric. Bunca şeyden sonra göğsümüze nişan takacak değiller ya.
– Ama efendimiz…
-Kapat kapıyı Olric üşüyorum.

Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?

Susalım mı Olric ?
-Konuşsanız ne değişecek Efendim ..
-Hiç birşey Olric …
-Susalım birkez daha Efendim

Bazılarımız şiirlere, şarkılara, filmlere, kitaplara tutunuyor.
Sanırım artık insan, tutunamıyor insana.

Ramazan Samet Yılmaz adlı yazarın “Düş Uçurumu” kitabına aittir.

Herkes geçer diyor. Geçer mi Efendim ?
– Herkes ne bilir acımı Olric ? Her gün biraz daha acır sonra, biraz daha ve biraz daha. Ama en sonunda ne olur biliyor musun Olric? Geçmez, evet geçmez. Geçti sanırsın ama geçmez.

Çok şey vardı anlatılacak. 
O yüzden sustum.

Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı.
Sen duydun mu sustuklarımı?

Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin.Hadi devam et şimdi. Kuru yaprakları,deniz taşlarını, gözyaşını,sorulamamış soruları,senden kalan sesleri. yaşanamamış paylaşılmışlıkları. birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü ve özlemi biriktirmeye.

Gözlerim onu arıyor Olric 
-Gözlerinizde zaten o var efendimiz
-Ama elimi atıyorum ve bulamıyorum Olric 
-Yanaklarınıza doğru süzülmüştür efendimiz
-Yanaklarıma Olric
-Yanaklarınıza efendimiz

Sus Olric düşünüyorum.”
– Düşünmek ne haddinize efendim.
– Descartes düşündükçe var oluyor.
– O düşündükçe var olur, siz yok olursunuz Efendimiz.

Ben ölünce beni onun gamzesine gömün olric.
-Siz öldükten sonra gülecekse, külleriniz okyanusa daha çok yakışır efendimiz.

Yağmur yağıyor Olric. Islanıyor etraf. Ağlasak kimse anlamaz değil mi?
– Anlamaz Efendimiz…
– Tut ki güneş açtı… Papatyalardan taç yapar mı saçlarımıza?
– Bilinmez Efendimiz…
– Yıldız kaydığında diler mi bizimle olmayı?
– Sanmam Efendimiz…
– Ben de sanmam…
– Gidelim Olric…
– Gidelim Efendimiz

Sevelim mi Olric?…
– Sevmek nedir Efendimiz?
– Sevmek vazgeçmektir Olric…
– Vazgeçtiyseniz sevelim Efendimiz

Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric?
– Oklarımız bitene kadar Efendimiz.

Keşke nedir olric?
-Hatalarımız efendimiz.
-Çok mu hata yaptık olric?
-Keşke diyecek kadar efendimiz.

Hani yarınlar güzel olurmuş diyorlardı Olric, bu yaşadığımız gün de dünün yarını değil mi?
– Kandırıyorlar efendim, kandırıyorlar.

İyi geçinmek, iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur.

İki kadına adamak istiyorum hayatımı. Biri “erkeğim” desin bana, diğeri sadece baba.

Cam kırıklıkları gibidir
 bazen kelimeler. Ağzına dolar insanın . Sussan acıtır, konuşsan kanatır

Fotoğraf çekilirken, nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz..
“Yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz.”

Maalesef ki bu iki sahte alıntı, şöyle bir kitaba da konuk olmuş.

Ve sevgilim, sana gelince: Eğer bir gün uğrarsan
sol göğsümün altındaki kente, hüzünlü bir sesle:
‘Buralar bir
zamanlar hep benimdi’ 
diyeceksin kendine…

Biraz gözlerinizi kanatmış olabilirim, mazur görün. Bir sonraki sahte alıntılar serisinde görüşmek üzere.

Not: Sahte alıntılardaki yazım yanlışlarını düzeltmeden aktarmayı tercih ettim. Durumun saçmalığı biraz daha ortaya çıksın 🙂