i et speil i en gåte

i et speil i en gåte

Hayat tam olarak ne zaman başlar?

Doğduğumuz zaman bedenimizin bize teslim edildiğini sanıyoruz. Öyle olmadığını anladığımız anlar büyük bir acı yine o bedene doluyor. Peki tüm bu hisler nasıl hissediliyor? Kim öğretti ya da öğretilebilir mi? Hissedemeyen birine ya da bir meleğe bunları anlatabilir misiniz?

Duyularımızın hayatımıza neler kattığını, hissetmenin hissetmeyi bilmeyene açıklamasının ne kadar güç olduğunu anlatan duygu yüklü bir film.

Hayat çocuk olmaktır, yetişkinler sadece tanrı çocukların ölmesinden hoşlanmadığı için var.

Cecilia, hayatının ona sunduğu yolları keyifle takip eden duygu dolu bir kızdır. Yazın gittiği tatilde aşık olduğu Sebastian’ı ve kaybettiği kolyesini bir an olsun unutamaz fakat kendini meşgul eden başka bir durum vardır, bedeninin onu günden güne kendinden kopardığı hastalık onu fazlasıyla yorar. Günler geçerken uykularında ona eşlik edecek bir arkadaş geliverir. Ariel tüm bildiğimiz insanlardan farklıdır, senden bile çünkü melekler hissedemez. Bir anlaşma yaparlar. Ölüme yakınlığı günden güne artan Cecilia, cenneti merak eder. Kendini onun yanında hiç olmadığı kadar iyi hisseder ve cenneti anlatması karşılığında ona bilmediği şeyleri tarif etmeye başlar. Ariel, bu hayatın kısacık olduğunu ve tatmadığı denemediği ertelediği şeyleri yapmak için vakit kaybetmemesi gerektiğini söyler.

Gelirsin ve gidersin Cecilia. Bunu izlemek bize garip geliyor. Bir an buradasınız sonra yoksunuz. Tanrı her saniye şapkasından yeni çocuklar çıkarıyor ve her saniye biri ortadan kayboluyor.

Cecilia, Ariel’ e merak ettiklerini anlatır ama Ariel ona cenneti anlatmaz çünkü biliyor ki orada onunla zaten buluşacaktır.

Ölümün hüzünlü tarafına bakmak yerine, hislerin hayatımıza kattığı o muhteşem anların değerini anlamayı tercih edin. Meleğin dediği gibi ” Hayat çok kısa bir anlığına buradasın.”