İki Farklı Yönetmen ve Francisco Goya

Tam adı Francisco José de Goya y Lucientes olan on sekizinci yüzyılın sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başlarında yaşamış Francisco Goya, İspanyol bir ressamdır. Goya 1746’da İspanya’nın Zaragoza şehrinin yakınlarındaki Fuendetodos köyünde dünyaya geldi. Romantizm akımının önde gelen ressamlarından olan Goya resim çizmeye daha çocuk yaşta başladı ve Zaragoza’da resim eğitimi alarak bu alanda kendini geliştirdi. Daha yirmisine varmadan İtalya’ya geçti. Orada 1771 tarihinde bir yarışmada birinci olarak dikkat çekti. İspanya’ya döndüğünde bir ünü vardı artık. Kilise duvarlarında çizimler, saraydan kişilerin portrelerini yaptı. Her şey yolunda giderken 46 yaşında sağır oldu. Goya birçok olaya tanıklık etti ve bunlardan etkilendi. Fransız devrimi bu olaydan birisidir mesela. 1808 yılında Napolyon Bonapart 1814’e kadar sürecek olan kanlı eylemlerini ve işgalleriyle İspanya’ya kara bir bulut olarak çöktü. Bu durum Goya’yı oldukça etkiledi. Resimlerinde gri, siyah ve koyu tonları kullanmayı tercih etmeye başladı. Yavaş yavaş kendisini toplumdan soyutlayarak resim yapmaya devam etti. Hatta bazılarını Quinta del sordo diye anılan evinin duvarlarına yaptı. 1824 tarihinde İspanya’dan ayrılarak Fransa’nın Bordeax şehrine taşındı ve burada 1928 tarihinde 82 yaşında vefat etti. Geriye ise yüzlerce yağlı boya tablo, fresk, litografya ve çizim bırakmıştır. Ünlü eserlerinden bazıları: Çıplak Maya (1790-1800), Cadıların Ayini (1797-1798), Giyinik Maya (1800-1808) Dev ya da Panik (1808-1810),3 Mayıs 1808 (1814), Çocuklarını Yiyen Satürn (1823)

İşte bu yazıda Goya’nın hikayesini anlatan iki ayrı filmden bahsedeceğim: Goya Bordeaux’da (1999) ve Goya’nın Hayaletleri (2006). Bunlardan ilk izlediğim Goya’nın Hayaletleri filminde Milos Forman daha çok ressamın döneminde gelişen olaylara ışık tutarken, ikinci izlediğim Goya Bordeaux’da filminde ise Carlos Saura daha çok ressamın iç dünyasını anlatmayı tercih etmiştir.

 

İki film aynı kişiyi konu edinmiş olsa da Saura’nın Goya’sında Forman’ın Goya’sına göre ressamın psikolojik hali ve zihniyeti filme daha çok işlemiş gibi. Yani Saura, Goya’yı ve dönemini Forman’a göre daha soyut bir dille anlatmayı tercih etmiş. Bunu dışında  Saura’nın Goya’sında ortam daha soyut ve gerçekdışıyken Forman’ın Goya’sında ortam daha gerçeğe yakındır. Ayrıca söylemem gerekir ki Forman’ın Goya’sı biyografik bir film ise Saura’nın Goya’sı otobiyografik bir filmdir. Çünkü Saura’nın Goya’sında ressamı daha yakından ve kendi ağzından dinliyormuş gibi hissettim. Bu durum benim filme daha hızlı bir şekilde dahil olmamı sağladı. Forman’ın Goya’sında ise döneminde yaşanan olayların yer yer anlatılması Goya’nın önüne geçtiğini düşünüyorum. Özellikle engizisyon mahkemesinin yaptığı eylemler. Bunun da Goya’ya odaklanmamı ve onu anlamamı zorlaştırdığını, filme dâhil olmamı geciktirdiğini düşünüyorum.

Açıkçası iki filmi de izlerken keyif aldım. Fakat Saura’nın Goya’sını izlerken daha çok etkilendiğimi söylemek durumundayım. Çünkü yukarıda da bahsettiğim gibi sanki Goya’nın ağzından dinlermişçesine izlediğim filmde Goya’nın psikolojik ve ruhsal durumuna daha çok yer verilmesi, film içinde yaratılan atmosferin Goya’nın iç dünyasına yakın olması benim filme dahil olmamı kolaylaştırdı. Ancak ilk önce ressamın yaşadığı dönemi yansıtan Forman’ın Goya’sını izlemiş olmamın da Saura’nın Goya’sını anlamamda bana yardımcı olduğunu düşünüyorum. Kısacası iki filmi de izlemenizi tavsiye ederim fakat önce Forman’ın Goya’sını izleyip Goya’nın yaşadığı döneme tanıklık edip daha sonra Saura’nın Goya’sını izlemeniz bir şeyleri anlamanızda size yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. İyi seyirler dilerim…

1. Görsel: Self-Portrait (1815)
2. Görsel: Çocuklarını Yiyen Satürn(1823)       
3. Görsel: Dev ya da Panik (1808-1810)
4. Görsel:   Goya’nın Hayaletleri filminde Goya (sol)
5.Görsel: Goya Bordeaux’da filminde Goya (sağ)