İspanya Kırlarından Mısır Çöllerine Uzanan Bir Macera: Simyacı

Merhaba, bugün sizlere dünyada en çok okunan kitaplar listesinde yer alan, okurların tavsiyelerinde ilk sıralarda boy gösteren, içinde bir çok roman türünden izler barındıran “Simyacı” kitabından bahsedeceğim. Bu kitap için bir macera romanı diyebiliriz, kişisel gelişimi destekleyici bir roman diyebiliriz, fantastik bir kurgu romanı diyebiliriz veya mistik bir peri romanı olarak adlandırabiliriz. Kitaba geçmeden önce biraz yazarımızdan bahsetmek istiyorum.

Paulo Coelho, 1947 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde dünyaya geldi. Coelho dünyaca ünlü bir yazar olmakla birlikte aynı zamanda tiyatro yönetmeni, oyuncu, şarkı sözü yazarı ve gazetecidir fakat bizler onu daha çok Simyacı kitabıyla tanıyoruz. Coelho şu anda BM Barış Elçisi ve Brezilya Edebiyat Akademisi üyesidir. 73 yaşında olan yazar Rio de Janeiro’da hayatını sürdürmektedir.

Simyacı ilk kez 1996 yılında yayınlanmıştır ve beklenenden daha fazla bir okur kitlesine sahip olmuştur ve yayınlandığı günden bu yana dünya çapında 85 milyondan fazla okunarak 20. yüzyılın en önemli yayıncılık olayı haline gelmiştir. Bu roman klasik bir yapıt olarak nitelendirilebilir. Coelho eseri yazarken, Mevlana’nın ünlü Mesnevi’sinde yer alan küçük bir öyküden esinlenmiştir. Bu kadar büyük bir kitleye sahip olmasının sebebini, eserin okurlarına, kişisel menkıbelerine ulaşmaları konusunda önemli derecede rehberlik edebilecek bir nasihatname özelliği taşımasıdır.

Roman ilahi bakış açısı ile yazılmıştır ve ve sade, anlaşılır, akıcı bir yazı dili kullanılmıştır. Çok yoğun bir şekilde olmasa da teşhis ve intak (kişiselleştirme ve konuşturma) sanatına başvurulan sahnelere rastlayabiliriz. Betimlemelerse o kadar güzel yapılmış ki eseri sadece okumuyoruz, eser bizi bazen otlak bir araziye bazense sıcak kumlarla örtülü Mısır çöllerine götürüyor. Kitabın en önemli ana fikri ise her ne olursa olsun, hedeflerden vazgeçmeden daima mücadele edilmesi gerektiğidir. Emek olmadan yemek olmaz misali.

Ufak bir özet geçecek olursak ana karakterimiz Santiago İspanya’nın yemyeşil kırlarında koyunlarıyla birlikte yaşayan genç bir çobandır. Romanın yarattığı ilk etkilerden birisi ön yargıları kırıp geçmesidir. Bakmayın çoban olduğuna, koyunları yayılırken kitap okuyan zeki ve meraklı bir gençtir Santiago. Çoban olmasının birincil nedeniyse dünyayı gezmek istemesi ve  dönemde bunun en kolay yolunun çobanlık yapmak olmasıdır.  Santiago İspanya’dan Mısır Piramitlerine rüyasında gördüğü bir hazineyi bulmak için yola çıkar. Bu rüyayı gördüğü günden Piramitlere ulaşıncaya kadar bir çok insanla tanışır ve hepsi birbirinden heyecanlı birçok macera yaşar.Bir falcıyla tanışır fakat bu yolda ona en çok cesaret veren kişi parkta karşılaştığı Şalem Kralı’dır. Macerası billuriye dükkanında devam eder ve sonrasında çöllere kadar uzanır. Bu yolda başına gelen en önemli iki olay ise Mısır çöllerinde yaşayan yaşlı simyacı ile tanışması ve Fatima’ya aşık olmasıdır. Santiago, Simyacı ile olan uzun muhabbetleri sonucunda Evrenin ruhunu anlar ve Evrenin dilini konuşmayı öğrenir. Her şeye rağmen kişisel menkıbesinin peşinden koşmayı öğrenir. Haftalarca, aylarca yolculuk yapar fakat piramitlere ulaştığında orada hazineye dair hiçbir şey bulamaz. Onun bir yabancı olduğunu görüp yanına gelen bir savaş mültecisinin şiddetine maruz kalır ve neden geldiğini açıkladığında hiç hayal edemeyeceği bir şey öğrenir. Savaş mültecisi benzer bir rüya gördüğünü ve bu rüyada hazinenin İspanya kırlarında yıkık dökük bir kilisenin bahçesinde gömülü olduğunu fakat kendisinin bu rüyaya inanmadığını anlatarak onunla dalga geçer. Santiago duyduklarına inanamaz, bu kilise çobanlık yaptığı günlerde günlerce bahçesinde uyuduğu kilisedir. Hemen yola çıkar ve kiliseye giderek hazinesini bulur. Geriye tek bir şey kalmıştır; Aşkına sahip çıkarak onu bekleyen Fatima’ya kavuşmak.

Bu romanı büyük bir heyecanla ve merakla okuduğumu belirtmek istiyorum. Aynı zamanda çok şey öğrendim. Eserde bize verilen çok güzel bir mesaj var. Kişisel menkıbemizi belirlemeli ve ondan asla vazgeçmemeliyiz. Ona ulaşmak için çok uzun yollardan geçmemiz gerekebilir, önümüze büyük engeller çıkabilir, umutsuzluğa düşebiliriz fakat anahtar vazgeçmemektir. Yeterince çabalarsak o hazine bir gün mutlaka bizim olacaktır.

Sadece 3 günde bitirdiğim bu muazzam eseri okumanızı şiddetle tavsiye ederek iyi okumalar diliyorum.