Kadındır Yapar 2

Yaşadığımız Türkiye şartları çerçevesinde ataerkil bir toplum olduğumuzu görmezden gelmek zor olabiliyor. Tabi bu erkek egemen toplumun kimi insanlara göre haklı yanı olmakla beraber doğruluğunun ne derece var olduğu da tartışılır. Ne kadar kabullenilmese de var olan, tarihte güzel koltuklara oturmuş kadınlar ve onların arkasında, yanında bekleyen yüzlercesi, çirkinleşen dünyaya serpiştirdikleri tohumlarla gölgesinin varlığına şükredeceğiniz ağaçlar yetiştirmişlerdir, yetiştireceklerdir.

Süreyya Ağaoğlu, yazar, siyasetçi, düşünür Ahmet Ağaoğlu’nun kızı. Türkiye’nin ilk kadın avukatı. 1910 yılında doğduğu Azerbaycan’dan ayrılarak ailesiyle beraber Türkiye’ye geldi. İstanbul Kız Lisesi’nden 1920 yılında mezun oldu ve 1921’de hukuk okuyabilmek için Darülfünun’a kayıt oldu. Kendi alanındaki ilk kadın olarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünün kız öğrencilere açılmasında büyük katkısı oldu. 1925 yılında mezun oldu ve Ankara Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesinde işe başladı. 1928 yılında serbest avukatlık ruhsatını alarak adını tarihe Türkiye’nin ilk kadın avukatı olarak yazdırdı.

Yabancı dilde kendini geliştiren Ağaoğlu, uluslararası alanlarda konferanslara katıldı ve ülkemizi temsil etti. Milletlerarası Kadın Hukukçular Birliği’ne üye oldu. 1980- 1982 Hukukçu Kadınlar Federasyonu ikinci başkanı oldu.

Birçok sivil toplum örgütünün kurulmasını sağladı. Bunlardan başlıcaları: Hür Fikirleri Yayma Derneği, Soroptimistler İstanbul Kulübü, Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği, Üniversiteli Kadınlar Derneği.

Süreyya Ağaoğlu’nun babasının fikirleri ve görevleri sebebiyle yaşadığı, büyüdüğü ortam Mustafa Kemal’in yakınlarında geçti. Mustafa Kemal ile olan anısını paylaşmak isterim.

 

Ağaoğlu ve arkadaşı Adalet Bakanlığında staj yaptığı sıralar, öğle yemeğini nerede yiyeceklerini bilemezler. Evleri bakanlığa çok uzaktır ve o zamanlar Ankara’da tek bir lokanta vardır ona da sadece milletvekilleri gidebiliyordur. Şu zamana kadar orada yemek yiyen bir kadın görülmemiştir. Bir süre yemek işini kendileri halletmeye çalışırlar fakat bu böyle olmaz derler. Dönemin basım-yayım genel müdürü olan babasına giderek sorununu paylaşır ve İstanbul lokantasında yemek yiyip yiyemeyeceklerini sorar. Babası bir sorun görmeyerek izin verir. Ertesi gün yemeklerini lokantada yerlerken onları tanıyan insanlar olur fakat bir şey söyleyemezler. Şikayetler o zaman Başbakan olan Rauf Bey’e gider o da durumu Ahmet Ağaoğlu’na bildirir. Ahmet Ağaoğlu kızına, ‘Rauf Bey lokantada herkesin sizi konuştuğunu duymuş, bundan sonra yemeğe bana gelin.’ der. Süreyya mecbur kabul eder. Birkaç gün sonra Atatürk ve eşi Latife Hanım Ahmet Ağaoğlu’na konuk olur. Süreyya Hanım laf açılınca başından geçenleri Atatürk’e anlatır, aslında destek beklemektedir fakat Atatürk babasını haklı görür.

Ertesi gün, çalışırken Paşa’nın onu yemeğe götüreceğini öğrenir. Hemen aşağı iner ve arabada oturan Atatürk’ü görür. Atatürk: ‘Bugün Latife seni öğle yemeğine bekliyor.’ der. Heyacanlanır ve arabaya biner. İstanbul Lokantası’nın önünden geçerken dururlar. Atatürk:’ Süreyya’yı bugün bize götürüyorum yarın ise yemeği burada, lokantada yiyecek.’ der. Süreyya’nın şaşkınlığı büyür. Yemekte Latife Hanım işin aslını ona anlatır: ‘Yemekte Paşa anlattığın olaya çok kızdı fakat baban senin yanında küçük düşmesin diye bir şey söylemedi. Eve gelince milletvekilleri arayarak lokantaya eşleriyle gitmelerini söyledi.’ Süreyya Ağaoğlu bir sonraki gün arkadaşıyla lokantada yemeğe gider ve gördükleriyle şaşkına döner. Kendisiyle beraber bir sürü kadın lokantada yemek yemektedir.

Bu bir ilk olup kadınların erkekler ile birlikte ya da bağımsız, lokantada yemek yemesine öncülük etmiştir.

Dediğimiz gibi, Kadındır Yapar!