KADINLARIN COĞRAFYASI I- Fatma Aliye Topuz

Hiç merak ettiniz mi 50₺’nin  arkasında bize bakan kadın kimdi?

İlk kadın romancımız, kadın felsefecimiz, çeviri yapan kadın, kadın haklarından ve kadın-erkek eşitliğinden ilk bahseden, hakkında ilk defa monografi yazıları yazılan yazardır.  Gelin bu eşsiz kadınlar coğrafyasında Fatma Aliye’nin hayatında bir gezintiye çıkalım.

Çocukluğunda özel bir eğitim verilmedi. Kendi geleceğini içinde dolup taşan öğrenme aşkıyla yönlendirecekti. Zamanın koşullarına göre şanslı bir evde doğmuştu. İlk eğitimini ağabey Ali Sedat Bey için eve gelen hocaları dinleyerek almaya başladı. Her öğrendiği bilgi karşısında diğerine koşuyor öğrendikleri onu tatmin etmiyordu. Bu yüzden her defasında yeni bir şeyler öğrenme arzusu onu tarihimizde önemli bir yere koymaya başardı. Peki bizler? Acaba her şey bu kadar elimizin altında diye mi bu rahatlığımız, bu savurganlığımız? Yoksa o dönemin şartlarıyla bu döneme göre daha mı özgürüz gerçekten? Gerçekten de insanlar zor durumda kaldığında mı yeteneklerini ortaya çıkarır? Bunlar burada kalsın belki kendi hayatınızla ilgili bir şeyler fark eder ve bir yerden başlarız.

Fatma Aliye’nin çabası babasının da dikkatini çekmişti ve onu desteklemeye başlamıştı. Zamanla da sadece babasının dikkatini çekmeyecek Ahmet Mithat Efendi’nin de dikkatini çekecekti. Fransızca merakı gün yüzüne çıkmış, ders alarak Fransızcayı çok iyi bir şekilde  öğrendi. Dönemin şartları olsa gerek 17 yaşında Osmanlı  Rus Harbinden Plevne Savunması ile adına tarihe yazdırmış ünlü Gazi Osman Paşa’nın yeğeni kolağası Faik Bey ile evlendi. Bu evlilikten 4 kız olmuştu. Kızlarına kendisi gibi hırslı ve çalışkan olmayı ve bir kadının isterse çok şey yapabileceği sadece istemeyi değil çabalamayı öğreterek 4 kızını büyüttü. Nesilden nesile taşınan bu düşünce bize tiyatro ve sinemalarda yeteneği ile büyüleyen Suna Selen’i tanıma ve izleme fırsatını verdi.

Fatma Aliye artık evli bir kadındı fakat hala içinde bir şeyler öğrenmek arzusuyla çırpınan bir kız çocuğu vardı. 17 yaşındaydı ve evliliğinin ilk yıllarında anne olmayı  eş olmayı öğrenirken bile kitaplarından vazgeçmemiş gizli gizli kitap okumaya devam etmiş. Evet yanlış okumadınız gizli gizli okuyordu çünkü eşine göre kitap kitap okuması doğru değildi yasaktı fakat Fatma Aliye  bu zinciri de  kırıp eşinin bu yasak konusundaki tutumunu günden güne kırmayı başardı ve asıl Fatma Aliye ortaya çıkmaya başlamıştı. Artık okumakla kalmayacak kitap tercüme edecekti.
Fatma Aliye ilk kez 1889’da Georges Ohnet’in Volonte romanını ‘Meram’ adıyla tercüme etti. Bu roman ‘Bir Hanım’ imzasıyla yayınlandı. Fatma Aliye’nin adını imzaya eklenmemiş olsa da ilk başarısıydı ve bu başarı imzanın gerçek sahibini bilen birinin ilgisini çok çekmişti. Bu kişi Fatma Aliye’nin babası Ahmed Cevdet Paşaydı.

Fatma Aliye’nin 2. eğitim hayatı başlamıştı bu tercüme sayesinde. Babasından ders alma ve onunla fikirlerinin paylaşma fırsatına sahip oldu. Ahmet Mithat  Efendi’nin de dikkatini çekmişti. Ünlü yazar ‘Bir Hanım’ Tercüman-ı Hakikat övgü dolu sözlerle anlattı ve Fatma Aliye’yi manevi kızı olarak kabul etti.
Fatma Aliye ilk tercümasından sonraki tercümeleri için ‘Bir Hanım’ imzası yerine ‘Mütercime-i Meram’ adını kullanacaktı. Eline verilen imkanlarla yetinmeyip yeni imkanları yine kendisi yaratıp sadece tercüme yapmakla yetinmeyip kitap çalışmalarına başlamıştı. Ahmet Mithat Efendi ile  yazdıkları ‘Hayal ve Hakikat’ romanı Fatma Aliye’nin ilk kitap deneyimi oldu.

Roman kadın ve erkek olarak 2 ayrı kalemden anlatıldı. Fatma Aliye kadın tarafını Ahmet Mithat Efendi ise erkek tarafını yazarak ikisinin imzasıyla yayınlandı. Romanın ardından Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye uzun bir süre mektuplaştı. Daha sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı.
Fatma Aliye 1892’de ‘Muhadarat’ adını verdiği ilk romanını bu kez kendi adıyla yayınladı. Romanının konusu bir kadının ilk aşkını unutamayacağı üzerindeydi. Bu romanın başarısı diğer romanlarının doğmasına neden oldu Fatma Aliye, Zafer Hanım’ın 1877 yıında yayınladığı ‘Aşk-ı Vatan’ romanına rağmen Zafer Hanım’ın bundan başka bir kitap yazmayışı ve buna karşın kendisininde 5 romanı olması sebebiyle ilk kadın romancı olma unvanını alacaktı.

2. romanı Udi’yi 1899 yayınladı. Romanında müziğin felsefe ile ilişkiler ve değindi. Bu romanında görev üzerine gittiği Halep’te bir kadın Udi’nin tanık olduğu yaşamını anlatmak üzerine oldu. Bedia mutsuz bir evlilik yapan bir Udi idi. Verdiği tüm eserlerin odak noktasında kadın vardı. Evlilik, aşk ve uyum birbirini tanıyarak evlenme gibi konular romanlarında sık sık görülüyordu. Fatma Aliye ‘kadın’ sözcüğünü hayatı boyunca merkezde tuttu ve ilk kadın hakları savunucularından oldu ve bu hareketi kız kardeşi Emine Semiye’nin ilk Osmanlı kadın feministlerinden olmasına yol açacaktı. Sosyal sorumluluk duygusu taşıyor bu duyguyu hayatına ve romanlarına yansıtıyordu. Udi’den sonra ‘Rafet’, ‘Enin’ ve ‘Cevayih-i Hayat’ı yazdı. Romanında tasarladığı kadınlar özgür ruhlu kendi parasını kazanan ve erkeğe ihtiyaç duymak zorunda olmayan kadınlardı. Kadınlara mahsus gazatede kadın sorunlarına değindi ve makaleler yayınladı 1892’de ‘Nisran-ı İslam’ kitabıyla Avrupalı kadınlara İslamiyette kadının yerini anlattı. Kadının varlığı üzerine yazdıkları fikirleri ve yaşam tarzıyla Fatma Aliye, kadının haklarını savunmuş ilk kadınlardan biri olarak tarihe geçti.

Fatma Aliye döneminde yazdıklarıyla ve düşünceleriyle ünlü bir kadın haline geldi. 1893’te Ahmet Mithat efendinin yazdığı ‘Bir Muharrire-i Osmaniye’nin  Neşeti’ (Bir Osmanlı Kadın Yazarının Doğuşu) ile ünü daha da arttı. Bu kitap Ahmet Mithat Efendi  tarafından Fatma Aliye’yi anlatmak üzere ele almıştı. 1897’de Osmanlı-Yunan Savaşında yaralanan askerlerin ailelerine yardım amacıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazılar yazarak Nisran-ı Osmaniye İmdat Cemiyeti Derneğini kurdu. Bu dernekte ülkenin ilk resmi kadın derneklerinden birini kurmuş oldu.
1904’te ilk felsefe tarihini yazdı. Thales’le başlayıp ilk çağ felsefesini anlattığı bu kitabın ikinci bölümünü İslam felsefesine ayırdı. 1914’te yazdığı ‘Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı’ Fatma Aliye’nin son romanıydı. Bu romandaki amacı Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamın durumunu anlatmaktı. Fakat resmi tarih tezlerine muhalefet olması edebiyat dünyasında dışlanmasına sebep oldu.


Emile Julliard adlı bir Fransız yazarın Doğu ve Batı Kadınları adlı kitabını Fransız gazetelerine yazdığı bir mektup eleştirmesi Paris’te büyük bir yankı uyandırmıştı.

Fatma Aliye zamanla unutulmuştur. Oysaki ilk Türk kadın romancı ünvanıyla Avrupa ve Amerika basınından adını söz ettiren Fatma Aliye’nin ‘Nisvan-ı İslam’ romanı Fransızca ve Arapçaya, ‘Udi’ romanı da Fransızcaya çevirilmiş ve eserleri 1893’te Chicago Dünya Kadın Kütüphanesi kataloğunda sergilenmiştir. Soyadı Kanunu ile ‘Topuz’ soyadını aldı.

İşte dönemin şartlarına rağmen yaşamı boyunca kadın erkek eşitliğini savundu. Onun için kadın da erkek de aynı eğitimden geçmeli kadın da erkek kadar hayatın içinde söz sahibi olmalıydı. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenemez ve boşanma söz konusu olduğunda kadının da söz hakkı olduğunu savundu ve yazdı. Bu günümüze ışık tuttu.

Kadınların haklarını savunarak geçirdiği ömrünü 13 Temmuz 1936’da kaybetti ve cansız bedenini Firuzköy Mezarlığına gömüldü.

Aşkın ve muhabbetin bir kere girdiği kalbi ne hâle getirdiğini siz bilemezsiniz.

Udi, Fatma Aliye Hanım