Kadınların Coğrafyası II- Ayşe Tükrükçü

Ayşe Tükrükçü

Sizlere öyle bir kadından bahsedeceğim ki hayat hikâyesini okurken tüyleriniz diken diken olacak. Ben kendisini araştırırken ağladım, utandım, tüylerim diken diken oldu ve başkalarının yerine tekrar utandım. Bu yazıyı yazmak, bu kadını araştırmak benim için kolay olmadı. Kiminiz benim gibi yarısında okuyup sinirden bırakacak, kiminiz belki artık bir şeylerin ne kadar legal olsa da yanlış olduğunu anlayacak. Başlayalım.

Ayşe Tükrükçü 1967 yılında Gaziantep’te dünyaya geldi. Klasik bir yaşam öyküsüyle başladı hayata. Baba güvenlik görevlisi, anne ev hanımıydı. Daha sonralarda babası Almaya’ya işçi kervanına katıldı. Düzenini oturttuktan sonra da ailesini yanına aldı.

Tüm ailesini Almanya’ya yanına alan baba yalnız kalan annesinin sitem dolu kasedinden sonra Ayşe’yi Antep’e annesinin yanına göndermişti.

Sen benim evladımsın ben sana doyamadım, senin kokularından bir tanesini bana bırakmadın. Keşke o bir tanesini bana bıraksaydın, senin kokunu içime çekseydim.

”Hayatımın en güzel günleriymiş.” dediği günleri yaşamaya başladı babaannesinin yanında, annesinden göremediği sevgiyi babaannesi gösteriyordu. Saçını tarıyor, onunla uyuyordu. Her şey olması gerektiği gibi giderken sadece kurgu karakteri olması gereken, gerçek hayatta asla olmaması, hatta kurgulanıp tiksinildiği için asla perdeye geçirilmeyen bir kurgu karakteri olması gereken Ali Rıza, Ayşe Tükrükçü’nün tecavüzcüsü, hayat katili ve öz amcasıydı. Babaannesinin yan evinde oturan Ali Rıza Ayşe’ye 9 yaşında kendi kızının önünde defalarca tecavüz etti, yemek sofrasında ona iç çamaşırı giydirmeyip ailenin önünde ”Ah yavrum anası babası uzakta sevgiye muhtaç.” deyip kucağına oturup sofrada cinsel istismarda bulundu.

Amcası tarafından tecavüze uğradığı geceyi şöyle anlatıyor:

Üzerimde bir şey geziyordu ama ne gezdiğini bilmiyordum. Sıcak bir şey geziyordu üzerimde, tüylü bir şeydi. Kendime gelip gözlerimi açtığımda eli göğüs tarafındaydı kollarımı somurarak ısırarak öpüyordu. Bir eliyle ağzımı kapattı diğer eliyle beni kucakladığı gibi kendi yatağına koydu. Adam 29 doğumlu ben 67 doğumluyum. Adam sana istemediğin şeyler yapmaya çalışıyor. Sana ne yapacağını bilmiyorsun ama sus diyorsun, sus diyor ama yanı sıra senin vücudunla oynuyor ne yapmak istediğini çözemiyorsun ve korkuyorsun. Karşıda kızı var kafanı çevirdiğinde onun seni seyrettiğini biliyorsun. Sabaha kadar Allah’a isyan ettiğim zamanlar o günler itibariyle başladı. Allah var mı? Evet var. Ezan okunuyordu. Ali Rıza üstümdeydi, şimdi derler ya Allah canını alsın, şimdi Ali Rıza bana tecavüz ederken Allah neredeydi sorusunu çok sordum ve hep Allah’a dedim ki tatilde miydin? Gene diyorum. Evet ben o tecavüzü yaşadım o gece 3 defa yaşadım ertesi gün kalktığımda ayağa kalkacak halim yoktu. Bacağımda kanlar vardı yapış yapıştı kurumuştu. Bir çocuğun hayatını çalmak bu kadar kolay mı? Bu kadar iki yüzlülük mü? Hani yaparsın da hatırlamıyorum mu dersin? 4.5 ay süren tecavüzü hatırlamıyorum diyemez kimse! Her akşam bana tecavüz ediyor sonra yıkayıp duruluyordu. Gaziantepe döndüğümüzde söylersem beni öldüreceğini söylemişti.

6 Ay sonra Ayşe Tükrükçü’nün babası gelip onu tekrar Almanya’ya götürdü. Mutlu bir aile değillerdi, sudan sebeplerden ötürü babası annesini dövüyor, annesi ise çocukları. Ayşe buna da razıydı, Ali Rıza yoktu. Ailesinden gördüğü şiddetten ötürü vücudunda oluşan morluklar yüzünden Ayşe yazın bile boğazlı kazak, uzun kollu kazaklar giyiyordu. Bir gün öğretmeninin fark etmesiyle sosyal hizmetlere haber verildi. Ayşe ve kardeşi aileden alınıyor ve yetiştirme yurduna veriliyor. Ayşe Tükrükçü’nün 2. kez güzel anlarım diye adlandırdığı yetiştirme yurdundaki günleri başlıyordu.

Ayşe Tükrükçü’nün Ağzından

Çocuk esirgeme güzeldi. 6-7 aylıktım yüzmeden gelmiştim. Hocam dedi ki ”Ayşe git duşuna al gel akşam yemeği yiyeceğiz.” sadece ben o dönem şey vardı, duşumu alınca kurulanamıyordum çünkü, Ali Rıza bana her tecavüz ettiğinde beni yıkıyor, kuruluyor ve yatağa koyuyordu ben halen kurulanamıyorum. Ben bunun psikolojisinden hala çıkmış değilim. Öğretmenim git duş al deyince bende duş aldım. Saçımda havlu var ama kurulanamadım odama geçecektim hocam ”Ne oldu Ayşe?” dedi bende ”Ne oldu ki?” dedim. ”Düştün mü?” dedi. “Hayır” dedim. “Bir yerini mi kestin?” “Hayır” dedim. ”Bu kan ne?” dedi eğildim, sol bacağımda meğersem regl olmuşum. Kan vücudumda ıslak olduğu için akıyordu. Tek şunu söyleyebildim Ali Rıza yaptığında da böyleydi dedim ve bayıldım hocam uyandırmaya çalıştı krize girdim ambulans geldi. Hastaneye götürüldüm, sonra sivil polisler bana ”Ali Rıza kim?” diye sordu. Babamın abisi dedim. 1 Hafta içinde anneme dava açıldı, 10 gün sonra biz mahkemeye çıktık. Ortaya geldiğimde hakim bey: “Bunları tanıyor musun?” dedi. “Evet” dedim. Babam hiç kafasını kaldırmıyordu. Annemi sordu, “Annem” dedim ama döndüm boynum bükük gibi döndüm, aylardır hiç görmüyordum annemi. Kalkıp boynuma sarılmasını çok istedim. Babamı o kadar değil ama annemi çok istedim. Sonra sorular soruldu annem orada benim başıma dünyayı yıktı. Türkçe konuşuyordu annem, diyordu ki ”Sen yurtta gittin kendi bilmem ne ettirdin suçu emminin üstüne attın.” ve arkasından orospu kelimesini kullandı. Tercüman aynısını tercüme etmedi ben orada annemden medet bekliyordum. Hakim bey diyorki: ”Fıral Tükrükçü (annesi) istiyorsanız sizi çocuklarınızla birlikte başka şehire eşinizden ayrı yaşamanız için alan tanıyacağım çocuklarınızı alın yanınıza” annem bunun üzerine hayır diyor ve bana dönüp ”Sen orda burda kendini ettirdin suçu emminin üstüne mi atıyorsun ağzına sıçtığımın oruspusu. ”dedi. BİR ANNENİN ÇOCUĞUNA SÖYLEYECEK LAFI DEĞİL! O gün işte annem benim için öldü ve saygısını yitirdi. Ama hep bir aile olalım diye hep o ailede bir tabağım olduğunu, çatalım olduğunu bilmek çok istedim. Halen istiyorum ama şuan bana annen mi sigara mı derseniz sigara derim.

Ayşe 16 yaşında yetiştirme yurdundan çıkıyor ve ailesinin yanında yaşamak zorunda kalıyor. Yaşamak denirse tabi annesinin baskılarından dolayı sokaklarda bile kaldığı oluyordu. 23 yaşında 1989’da Türkiye’ye dönüş yaptı. Ali Rıza ölmüştü. Kızı Şengül’ün gözlerinin önünde Ayşe’ye tecavüz etmişti ve kızı sesini çıkaramamıştı o zaman. Ayşe Tükrükçü Türkiye’ye döndüğünde Şengül’le yüzlemiş ”Neden konuşmadın? Senin baban bana tecavüz etti. Neden sustun?” deyince Şengül’ün cevabı: ”Korktum banada yapar diye korktum” olmuş. Ayşe Tükrükçü’nün 3 evliliği olmuştu. İlk kocasına tecavüze uğradığını söylemişti fakat evlendiği adamın ailesinin tecavüzden haberi yoktu. ilk eşi ailesinden gizlemek için gerdek gecelerinde bacağını kesmiş yatağa kendi kanını akıtmıştı bakire diye. Kayın validesi Almaya’dan gelen işsizlik maşından dolayı Ayşe’ye çok iyi davranmış, para kesinlince Ayşe Tükrükçü’den kötüsü olmamış ve yediği dayaklardan dolayı Ayşe çocuğunu 6 aylıkken köy tuvaletine düşürmüş. Bundan sonra evliliğini devam ettirememiş, boşanmış ilk eşinden ve dul kadın baskılarından dolayı 2. evlilğini yapacağı kahrolası Bahri ile tanışıyor. Mesleği var deyip imam nikahıyla evlendi. Resmi nikah için 9 ay 10 gün beklemesi gerekiyordu. Akraba ziyareti adı altında memleket memleket gezmeye başladılar. Gittikleri her yerde otellerde kalıyor ve Bahri’nin isteği üzerine giyimine saçına özen gösteriyordu. Akrabası sandığı masada oturan her erkek meğersem genel ev patronuymuş. Yorumsuz. Bir film olarak izlesek bu hayatı ”Hadi oradan bu kadar da kurmaca olamaz. Her şey mi bu kadının başına gelir?” deyip izlemeyi bırakırız. Keşke öyle olsaydı. Daha bitmedi, devam edelim. 9 ay 10 gün süresi dolunca Bahri Ayşe Tükrükçü’yü Mersin’deki bir genel eve 240 milyon karşılığında satmış ve Ayşe insan değilde devletin bir malı olarak devletin legal bir kurumunda hayat kadınlığına zorla başlatılmıştı. Kaçmaya çalışmış güvenlik görevlisi ”Alışırsın” deyip onu tekrar içeri sokmuştu. Ayşe için kabus bitmiyordu. Babası yaşında erkeklerle birlikte olmaya zorlanıyordu ve karşılığında “Başka iş yok muydu kızım?” diye sorular alıyordu, resmi olan genel evin kapısında 18 yaşından küçükler giremez yazmasına rağmen oğlu yaşındaki çocuklarla birlikte olmaya zorlanıyordu ve karşılığında “Abla ben nasıldım, iyi miydim?” sorularıyla karşılaşıyordu. İşler daha ne kadar çirkinleşebilirdi diye düşünecekken bir gün resmi genel eve eniştesi geldi, sevindiniz mi? Sevinmeyin! Kurtarmaya değil müşteri olarak gelmişti. Daha sonralarda babasının cenazesinde bunu eniştesinin yüzüne vuran Ayşe’yi annesi babasının evinden kovmuştu. Yine annesi yanında durmamış önüne taş koymuştu. Ne denir ki…

Kesici aletin içeri girmesi yasak olan resmi genel eve içeri kesici alet giriyor, kafaları bedenlerinden ayrılan arkadaşlarınıda görüyordu Ayşe. Sanırım kaçmaya çalışırken onu zorla içeri sokan güvenlik görevlisi de bir şeyleri görmezden gelmeye alışmıştı. Birlikte olurken kalp krizi geçiren erkeklerde oldu ve bunların hepsi devletin resmi çatısı altında oldu! Kanamalı ve kürtajlı çalıştı. Bir günde 43 kişiyle birlikte oldu. 96 yılında genel evden çıkağını belirttiğinde kendisinden ıslah-ı nefs dilekçesi istediler. Verdi ama kabul edilmedi.

Niye kabul edilmedi biliyor musunuz? Fahişeliğe devam edeyim diye, vergi vermeye devam edeyim diye, sokaktaki tacizi tecavüzü içeride koruduğum halde beni toplumda yok sayıyorsunuz. 2 yüzlüsünüz işte! İş istesem vermezsiniz, aş istesem vermezsiniz, yaşam istesem vermezsiniz! Burda orospu ben değilim. İnsanlar elini vicdanına koysun ben mi orospuyum bu kadın mı orospu? Biz orospu değiliz bizi orospu yaptınız!

Genel evden ayrılması çok zor oldu. Genel evin patronu kazandığı paranın yarısından fazlasını kuaför masrafı, hastane masrafı, yemek parası, (yatmayan) sigorta parası, gaz ve elektrik masrafı olarak ondan aldı. Müşterisi olan Ahmet’le evlenmek istiyordu, fakat Ahmet’te Bahri’den farksızdı. Sana aşık oldum, seni çıkaracağım derken başka amaçları vardı Ayşe için. Ayşe’nin çilesi daha bitmemişti. Aldığı bahşişlerle Mersin’de bir ev tutmuştu. Belediyeye müracaat ettiğinde belediye gelip nikah kıyamayız dediler, imama sorun dediler ve imamda kabul etmedi ahlak şubesi Ayşe’ye ”Sana bir kıyak çekeceğim Antepli” diyerek ona 40 gün süre vermişti. Peki bu 40 gün neyin süresiydi biliyor musunuz? 40 gün içerisinde 800 kişiyle yatma süresiydi. Kabul etti fakat belediyenin nikahını kıymadığını dile getirdi. Şube müdürü: “Caminin imamını getiririz.” dedi. İmam 30 bin karşılığında nikahı kıymayı kabul etmişti. 🙂 Tüm zorluklara rağmen Ayşe düğün yapmak zorundaydı. Bu evliliğin devlete gerçek olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. Her zorluğa rağmen Ayşe düğün yaparak gelinlikle genel evden çıkan ilk kadın oldu. Devlet Ayşe’ye ”5 yıl evli kalırsan sicilin temizlenecek” dedi. 6.5 yıl evli kalmasına rağmen sicili temizlenmedi. Çünkü devletin ona Ahmet’le 5 yıl evli kalırsan silinecek dediği tek şey devlete açacağı tüm davalardı yani Ayşe Tükrükçü’nün devlete açacağı davlar 5 yıl içinde zaman aşınımına uğramıştı. Kısacası zorla yapıştırdıkları sicili devlet onaylı kalmıştı, yani SSK’da orospu olarak kayıtlı, devletin parmak izinde orospu olarak kayıtlı hak aramak için televizyonlara çıktığında milletin gözünde orospu olarak kayıtlı. Televizyonlara çıktığı dönemlerde yaşadığın evin sahipleri Ayşe evine gelmeden eşyalarını toplayıp kapının önüne koyuyormuş ya da ”Benimle birlikte olursan bu evde barınabilirsin.” diyorlardı. Ahmet’le evliydi. Her şeyin iyi gideceğine inanmıştı ve güvenmişti ama tatile gittiğini sandığı Kıbrıs’ta genel eve satılmıştı kocası tarafından tekrar. Tek söylediği insan gibi yaşamak isitiyorumdu.

Bir yerde gene bir şeyi hatırlayıp onun acısını tekrar çekeceğiz.

Ve kanser… O kadar acısı vardı ki kansere gülüyordu. Sırtındaki yaralar çoğalmış derisi pul pul dökülüyordu. Başlarda farklı branşlara gitse de sonunda jinekologa gittiğinde doktorun ”Rahmini bu hale sokmak için çok mu uğraştın?” tepkisiyle karşılaştı. Ayşe’nin cevap olarak ”Sende günde 43 kişiyle beraber olursan sizinki de o halde olur.” dedi. Rahim kanseri olduğunu öğrendi. Güçlü bir kadındı. Kanser olduğunu öğrendiğinde en büyük ilacın moral olduğunu biliyordu. Kanserden sonra kendisine ”Bugün yaşıyorum, yarın ne yapabilirim?” dedi. İnsanlara sofrasını açtı, insanlara destek oldu, sokakta yaşayan kadınları sığınma evine yerleştirdi. Yeri geldi taksitle evine aldığı eşyaları çaldılar ama o yine içinde o iyilikten vazgeçmedi. Belki benden daha çok ihtiyacı var dedi. Ona yapılmayanı o başkalarına yaptı fakat içinde hep bir boşluk vardı. Ailesinden başkası değildi bu boşluğun nedeni ama değmezdi. Şimdi ise kocaman bir ailesi var. Kimisinin ablası kimisinin annesi oldu. Ona sahip çıkmadılar ama o yardıma muhtaç herkese sahip çıktı. Sokakta yaşayan insanlara çorba dağıttı. ”Sokakta yaşamak bir tercih değil mecburiyettir” dedi. Çünkü İstanbul’da 4 ay boyunca sokaklarda yaşamıştı. Yine tecrübelerin en acısını tatmıştı. Hayata Sarıl derneğiyle Hayata Sarıl lokantasını kurdu. Kurduğu lokantada şimdi 6 ay boyunca evsizleri çalıştırıyor, onları eğitiyor sonrasında onlara iş buluyor ama bu ona yetmemişti şimdi ki projesi ise bir rehabilitasyon merkezi, duşhane ve çamaşırhane açmak. Bunca kötülüğe karşı cevabı iyilik oldu Ayşe’nin.

Başta da dediğim gibi Ayşe Tükrükçü’yü araştırmak ve yazmak benim için hiç kolay olmadı. Hayata Sarıl lokantası sabahları belirli bir saate kadar yemeklerini ücretli veriyor, daha sonrasında evsizlere ücretsiz olarak dağıtıyor yemekleri, üstelik artıkları değil. Umarım bir gün yolunuz Hayata Sarıl lokantasına düşer ve o koca yürekli kadına bir merhaba dersiniz. 🙂