Kahraman Bir Anadolu Kadını Ümmiye Koçak

Yıl 2021. Ülkemizde ve dünyada hala gündemimizden düşmeyen konu kadının toplumdaki yeri, uğradığı sözlü-fiziksel şiddet, korunmaya muhtaç görünen hali, türlü iş alanlarında yeteri kadar bulunamayışları, sorunlar, sorunlar, sorunlar… Mesele temelde cinsiyet ayırt etmeksizin tüm canlıların eşitliği ile çözülebilecek kadar basit olmasına rağmen sorunlarımız var ve gerçek. Hala var olmak için, başarmak için mücadele etmek zorunda kalan kadınlar var. Hatta sadece hayatta kalabilmek için. Bu yüzden en temel zorluklar bir yana olmaz denileni başaran kadın hikayeleri çok değerli. Çünkü onlar gerçek savaşçı, gerçek birer kahraman. Hele bu coğrafyada ki o zaten “kader” adı altında önümüze konulan en büyük dağ. Aynı zamanda en büyük ilhamımız ve gücümüz. Bunu bilen ve gücünün farkına varan kahraman bir kadının hikayesini anlatacağım şimdi sizlere: Ümmiye Koçak.

1957 yılı Adana’da Çelemli köyü. 10 çocuğun 6.sı olarak dünyaya gözlerini açtı küçük bir kız. Her çocuk kadar meraklı ve oyuncuydu. Fakat herkesten farklı oyunlar da oynardı. Büyüklerine öykünürdü çokça. Bakıyor toplanıp pekmez kaynatıyor köylü kadınlar o da toplardı arkadaşlarını başlarlardı onlar da aynı şeyleri yapmaya. Organizasyon becerisi doğuştan bir beceriydi anlaşılan. Her köy çocuğu gibiydi oynadığı oyuncaklar. Çamurdan bebekler, tahtadan beşikler, taştan evler. Yokluktu elbet ama yaratıcılığını besleyen fırsatlar olduğunu o yaşta kendisi de bilemezdi.

El ele tutuşmalı ve birlik olmalıyız. Bunun için ilk öce “Ben bunu yapamam, beceremem’ cümlesini aklınızdan çıkarın. “Ben her şeyi yaparım” deyin. Çünkü herkesin mutlaka yapabileceği bir şey var

Kız çocukları okula gönderilmezdi. Okul hayalini hiç kuramamıştı o yüzden. Fakat bir anons hayatını değiştirdi. “Her evden bir kız çocuğu okula gönderilecek. Göndermeyenler hapse girecek” Ümmiye sevindi ilkin. Okula gidecek kim bilir neler neler öğrenecek, okuyacak yazacaktı. Ama öncelik kendisinden küçük olan kız kardeşine verilince bir an hayal kırıklığı yaşadı. Kız kardeşi ise okula alışamayıp ağlayarak geri döndüğünde ablasına büyük bir iyilik yapmış olacaktı. Ümmiye okula gitti ve okumaya başladı. Yıllarca bitmeyecek bir tutkuyla. Okumak ve yazmak onun bir parçası olmuştu bile. Düşünün ki okuduğu ilk kitap Maksim Gorki-Ana. Öğretmeninin bu sana ağır gelir başka bir kitap oku istersen demesine karşı o eliyle tarttı kitabı “yoo öğretmenim hiç de ağır değil” diyerek koştu eve. Bambaşka bir dünyanın kapısını açtı Gorki ona. Yazar yabancı ama anlattıkları aynıydı. Tarif ettiği oda, soba, yaşlı kadın işte kendi yaşadığı yerin aynısıydı. İlk öyküsünü de 13 yaşındayken bu cesaretle yazdı.

Kadınlar gelişirse bizlerin yetiştirdiği çocuklar daha iyi yerlerde olur. Ama kendimizi geliştireceğimiz yerde lüzumsuz şeylerle uğraşıyoruz

Yetenekleri onu mucizevi şekilde yaşadığı hayattan başarıya taşımadı. İyi bir gözlemci, iyi bir okur, marifetli bir yazar ve iflah olmaz bir hayalciydi. Bir yandan yaşadığı hayatın gerçeklerinden kopmadı. Köyün işi, gücü bitmezdi. Tarlaya gider, hayvanlarına bakardı. Derken evlenme yaşı geldiğinde yolu Adana’dan Mersin’e düştü. Arslanköy bir kahramanı ağırladığının henüz farkında değildi o sıralar.

Duyarlı bir kadındı Ümmiye teyze. Pek çok kimsenin tersine çevresinde olan biten her şeyi düşünürdü. Komşuları ona gelir dertlerini anlatırdı. Başkalarının başına gelmiş gibi yaşadıkları sözlü ve fiziksel şiddetten bahsederlerdi. Eşten, kayınvalideden, komşulardan… Üzülürdü bu çaresizliğe Ümmiye Teyze. Bir şeyler yapmalıydı. Hassas bir kalbi, harekete geçecek cesareti, sonsuz bir hayal gücü vardı.

Hep söylüyorum erkekler kendini düzeltmeli, kadınlar kendini geliştirmeli. Kadınlar, uçmayı öğrenen kuşlar gibi hayata atılmalı. Kadının gülüşü, göz yaşı, anneliği, gelin olması…Bunlar tamam. Fakat kadının emeği, azmi, idealleri, onuru da çok kıymetli. Hatta daha çok kıymetli.

Bir gün yoldan geçerken hayatının dönüm noktalarından biri olacağını bilmeksizin bir tiyatro afişine takıldı gözü. Tarsus’tan köylerine gelen bu tiyatro oyununu en önden izledi. Oyun sonrasında oyunculardan birinin yanına gitti “Yavrum senin adın ne?” diye sordu. “Ali” dedi çocuk. “ee az önce Veli’ydi” diye şaşkınlığını gizleyemeyen Ümmiye Teyze “O benim sahnede rol adım” cevabıyla tiyatronun büyüsünü keşfetmişti. O gece hayallere daldı. Biz de bir tiyatro kursak diye düşündü. Biz de çıkıp oynasak farklı adlarla. İnsanlar kendi yaşadıkları şiddetten bile kendi başlarına geldiği gibi bahsetmiyor. Arkadaşım, akrabam diye anlatıyor utancından. Belki dedi yaşanan acı olayları sahneden anlatırsam bir şeyler değişir.

Bir Anadolu kadını istediğinde her şeyi başarabilir. Görünüş asla önemli değil. İnsanın kendini geliştirmesi önemli. Ne ayağına giydiği lastik ayakkabın, ne de şalvarın senin bilgini ve kültürünü arttırmanda hiçbir sakıncası yok

Ama hiç olur muydu? Hem de köy yerinde. Daha doğru düzgün okuma yazma bilmiyordu köy kadınları. Tarla, bahçe, çocuk, ev işi derken hayatları tükenip gidiyordu. Tiyatro da neyin nesiydi? Çok ayıptı, laf söz olurdu. Dedikodu olurdu. Kapı kapı dolaştı. “Haydi kızlar gelin kendi tiyatromuzu kuralım, kendi derdimizi böyle anlatalım. O kadar çalışıp didiniyoruz kimsenin bizi gördüğü yok. Yaptıklarımızı takdir eden kimse yok, belki biz bunları sahnede sergilersek bizi takdir eder, alkışlarlar ” dedi. Elbette kimse “tabi ya hadi yapalım” demedi. Bin bir zorluk, bin bir engelle karşılaştı. Çok kadın istemedi. İsteyenler “Kocam ne der ki?” kaygısından evet diyemedi.. Ümmiye Teyze ise böyle güçlüklerle pes edecek değildi. Kolay olmayacağını elbet o da biliyordu. Hayallerini gerçekleştirme yolunda tüm zorlukları göze almıştı. Yılmadı. Köyün erkekleriyle konuştu. Önce onları ikna etmek gerekiyordu. Ümmiye teyzenin ısrarları üzerine evet dediler fakat içten içe başaramayacağına dair bir kibirle. Nihayetinde 7 kişilik bir ekiple ArslanKöy Kadınlar Tiyatro Topluluğu kurulmuş oldu. Yıl 2001. İçlerinde okuma yazma bilmeyen bir kişiye üç ayda öğretti Ümmiye Teyze. Ve ilk oyunlarını sahneye koyduğunda başarılarla dolu bir dönemin ilk adımını atmışlardı bu kahraman kadınlar.

Bu hayatı dolu dolu verimli yaşamalıyım. Canımı acıtan şeylerin üstüne gitmeliyim. Hedeflerimin peşinden gitmeliyim

İlk olarak Remzi Özçelik’İn “Taş Bademler” oyununu oynadılar. Sonrasında ise kendi hikayelerini anlatan “Kadının Feryadı” Oyunu izleyen köylülerin “Sanki aynı bizi anlatmışsın” dediğinde içinden “zaten sizin kendi hikayeniz” dedi sessizce. Hayalinin ilk adımı gerçek olmuştu; İçinde yaşadığı toplumu bilinçlendirmek, sorunlara ayna olmak, olumsuz davranışları değiştirmek. İlk etapta sesini Mersin’e duyurmak istese de hayalleri hep sınırların ötesiydi. Tüm ülke hatta dünyaya seslenebilmek, anadolunun dağ başında bir köyünden. Mümkün mü? Gerçekten istersen, sabır ve azimle çalışırsan mümkün. Çoğumuza imkansız görünen bu hikayenin yaratıcısı Ümmiye Teyze. Ve hayallerin sınırları olmaz.

Sevgi yürekten hissedilir, gözden yansıtılır

Arslanköy Tiyatro topluluğu zamanla ses getirmeye, dikkat çekmeye başladı. Yurtdışında bu ilgi çekici hikayeyi konu alan belgeseller bile çekildi. 2006 yılında “Hasret Çiçekleri” oyunuyla Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’nde sahne aldı. Artık ünü Mersin sınırlarını aşmıştı. Çeşitli şehirlerden davetler alıyor, turnelere çıkıyor, kendi yazdıkları oyunları binlerce kişinin alkışları eşliğinde oynuyorlardı. Aslında Ümmiye Teyze’nin kadınları ikna etmek için kullandığı sihirli cümlenin sonucuydu bu: “Hiç değilse bizi takdir eder, alkışlarlar.”

Ümmiye Koçak 2005 yılında “Yün Bebek” isimli bir öykü kaleme aldı. Kadınların yaşadığı sözel ve fiziki şiddet, bu şiddetin gölgesinde büyüyen bir kız çocuğunun hikayesini anlatan öykü basında da yer aldı. Sonra yeni bir hayalle uyandı Ümmiye Teyze. Tiyatro ne kadar güzel de olsa sınırlı sayıda kişiye ulaşıyor. Oysa bir film çeksem daha çok kişi sesimi duyar. diye düşündü. Yeni bir maceranın fitilini ateşlemiş oldu. Altı yıl boyunca sinema sektörüne dair bir şeyler öğrenmek için çabaladı. Okudu, film-dizi setlerinde bulundu. Gözlemler yaptı, sorular sordu. İşi mutfağında öğrenmek için bazı televizyon dizileri, biri kısa biri uzun metraj olmak üzere sinema filmlerinde rol aldı. Artık öğrendim dediğinde sıra kendi filmini çekmeye gelmişti.

Bu arada şu gerçeği atlamamak gerek. Ümmiye teyze tüm bu süreç içinde günlük hayatın tüm sorumluluklarını da aksatmadan yerine getirdi. Gurur duyduğu anneliği, bahçesinin köyünün işlerini, evinde üzerine düşen işlerini hiç ihmal etmedi. Baştan ayağa kendisiydi. Ne hayatı, ne kıyafeti, ne görüşleri değişmişti. Çalışma hırsı, azmi ve hayallerinin değişmeyişi gibi.

2012 yılına gelindiğinde “Yün Bebek” filmi için hazırdı. Fakat yine yolu gül bahçesinden geçmeyecekti. En büyük sorun maddi kaynaklardı. Filmin çekimi için yıllar içinde tarla işlerinden kazandığı paraları biriktirmiş olsa da nihayetinde yeterli değildi. Ümmiye Teyze böyle bir sorun yüzünden vazgeçecek de değildi elbette. Başta Mersin Valiliği olmak üzere pek çok kuruma başvurdu.

Kışın en karlı zamanlarında, eksi derecelerde, türlü zorluklarla çekilen “Yün Bebek” filminin galası 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapıldı. Kaba montajıyla bu haliyle bile festivalden alkışlar ve büyük takdirle uğurlandı. Anadolu kadının hikayesini anadolu kadınları anlatmıştı. Kendi dilleriyle, kendi hikayeleriyle. Yaşadıkları zorluklar, sıkıntılar, sadece eşlerinden değil hemcinslerinden gördükleri eziyetler ancak böyle çarpıcı şekilde anlatılabilirdi. Yine Mersin Valiliğinin desteğiyle filmin ince montajı da tamamlandı ve yurtdışındaki festivallere de gönderildi.

2013 yılında New York Film Festivali‘nden harika bir haber ulaşmıştı Arslanköy’e. Ümmiye Koçak “Yün Bebek” filmiyle New York Film Festivalinde “En iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülüne layık görüldü. Arslanköy’ün Ümmiye Teyzesi artık uluslararası ödüllü bir sinemacıydı. Mersinden dünyaya sesini duyurabilmişti işte. Kadının gücünü, isterse neleri başarabileceğini göstermişti. Her ne kadar basında ödül törenine parasızlık yüzünden gidemediği yönünde haberler çıksa da işin aslı Ümmiye Teyze’nin törenden sonra ödülden haberinin olmasıydı.

Yıllar içinde Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğuyla oyunlar sergilemeye devam etti. Çağırıldıkları şehirlere gidip eserlerini sahneye koydular. Filmin gösterimini yaptılar. Toroslardan yola çıkan bir avuç kadın ülkenin pek çok şehrini dolaştı sanatın gücüyle.

Çoğu kişi ise 2017 yılında tanıdı onu. Dünyaca ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo’nun yer aldığı reklam filminin oyunculuğu ve yönetmenliğini üstlendiğinde. Bu kesinlikle haber değeri olan bir buluşmaydı. Ümmiye Teyze bu deneyimi şöyle anlatıyor: “Birbirimizin dilini bilmiyorduk. Ama ben onu çok sevdim. Oğlum diye sarıldığımda o da bana “Mam” diye aynı sevgiyle sarıldı. Birbirimizi böyle anladık” Saf sevginin gücünü tüm dünyaya bir kez daha göstermiş oluyordu böylece kahramanımız.

Sevginin, dili, rengi, dini olmaz!

Yakın zamanda bir çağrıda bulundu Ümmiye Koçak. 2012 yılında çekilmiş olan “Yün Bebek” filminin daha çok kişiye ulaşmasını istiyordu. Sosyal medya hesabından seslendi. Yine tek amacı kadınların sesini duyurabilmek, Anadolu kadının hikayesini olabildiği kadar çok insana izletebilmekti.

Bu çağrıya Türkiye’nin dijital dizi ve film platformu Blu Tv’den cevap geldi. Ve ocak ayı itibariyle “Yün Bebek” Blu Tv ekranlarından seyirciyle buluştu. Küçük Elif’in hikayesi böylece evlere taşındı. Ezilen, çeşitli şekillerde şiddete maruz kalan kadının hayatıydı anlatılan. Bence en önemli noktalarından biri şiddetin tarafının sadece cinsiyet rollerinden bağımsız olarak olanca gerçekliğiyle yansıtılmış olmasıydı. Kadının kadına şiddetti de yadsınamaz bir gerçekti. Komşuların “Kadın dediğin sesini çıkarmayacak” dedikodusu şiddet değil de neydi örneğin? Kadının tüm yaptıklarına karşın takdir bir yana sürekli aşağılanması, yıldırılması, küçük kızının isteklerine karşı dahi elini kolunu bağlaması şiddetin en korkunç haliydi. Bu dünyanın içine doğan Elif’in hayallerini, hayal bile edemediklerini ve değişen kaderini izliyoruz nefesimizi tutarak. Ümmiye teyze kalbimizin derinlerinde bir yerine dokunuyor bu güzel film ile. Tüm alkışlara, tüm ödüllere layık.

Ümmiye Koçak onlarca ödül aldı. Bugüne dek kariyerine yazdığı 17 tiyatro oyunu, binlerce gösteri, on binlerce seyircinin salonlar dolusu alkışını sığdırdı. Pek çok panelde, oturumda, etkinlikte gençlerle buluştu. Hikayesini anlattı. Kadının isterse neler başarabileceğini, dünyayı değiştirmenin aslında sandığımız kadar zor olmadığını anlattı. Mücadelenin, pes etmemenin öneminden bahsetti. Hayal gücünün değerini, annelerin yetiştirecekleri evlatlar ile geleceği iyi yönde nasıl değiştirebileceğini hatırlattı. Hayatıyla örnek oldu. Son oyunu “Ana, Gökyüzü Delinmiş” ile dünyanın en önemli sorunu olan küresel ısınmaya dikkat çekiyor. Aktif kullandığı sosyal medya hesaplarından onu takip edenlere ilham olmaya devam ediyor yazdıklarıyla. Üstelik bunca başarı yetecek de değil elbet koca yürekli kahramanımıza.

Sırada Yün Bebek filminin ikincisini çekmek var. Senaryo hazır, Ümmiye Teyze tüm yüreğiyle hazır. Yine tek eksik maddi kaynak. Bu zorluğun da üstünden geleceğine hiç şüphemiz yok. Bizim elimizden gelen onun bu çağrısını duyurmak onun hikayesini anlatmak.

Ümmiye Koçak bir Anadolu kadını. O bir Anadolu kahramanı. O hayallerin gerçekten istendiğinde gerçek olabileceğini herkese ispat eden bir ilham perisi. Okuyup geçmek, vay be demek yetmez. Sözlerine kulak verelim bu bilge kadının. Bırakalım “benim elimden ne gelir ki?” laflarını. Tekrar tekrar okuyalım Ümmiye Koçak’ın imkansızlıklarını, başardıklarını. Her gün şikayet ettiğimiz bu dünyayı değiştirmek, güzellikler yaratmak bizim elimizde. Yeter ki gerçekten iste.

Ümmiye Teyze’nin sözleriyle son verelim satırlarımıza. Ve bir selam gönderelim kucak dolusu teşekkürlerle hayatımıza kattığı tüm güzellikler için. iyi ki varsın Ümmiye Teyze.

Kendinizi geliştirin canımın içleri. Çünkü okumanın, öğrenmenin ve bilmenin yaşı yok.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir