Kurdu Komünistler Zehirledi: Şener Şen’in Zengin Mutfağı

“Bak kızım bizim ölçümüz bellidir.  Bir insan ya bizdendir, ya karşıdan, bunun ortası yoktur.  Kim olursa olsun bir şey değişmez.”

 

Vasıf Öngören’in zamansız eseri Zengin Mutfağı, DasDas tiyatro tarafından İstanbul’da sahneye koyuldu.   14 yıl sonra Şener Şen’i tiyatro sahnesiyle buluşturan oyun, sıradan insanların gözünden Türkiye’nin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair bir pencere açıyor.

Oyun, İstanbul’da -adı üstünde- zengin bir evin mutfağında geçiyor.  Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi ayaklanmasını toplumun birçok kesiminin gözünden görme şansını yakaladığımız eser, daha önce aynı adla sinemaya uyarlanmıştı.

Oyun açıldığında Lütfü Usta (Şener Şen) mutfaktan ayrılmak üzeredir.  Bu kararını “bir de seyirciye” danışmak ister.  Oyun, Lütfü ustanın gözünden mutfakta geçen son yıllara ışık tutar.

 

“Ben politikayla ilgilenmiyorum”

Lütfü Usta ve mutfakta onunla beraber çalışan Kız (Gizem Ergün), kendi hayatlarında, kendi hedefleri, hevesleri, hayalleri olan, politikayla hatta dış dünyanın hemen hemen tümüyle ilgilenmeyen bir ikilidir.  Lütfü Usta’nın emeklilik, Kız’ın nişanlısı Selim ile evlenme hayalleri vardır.  Birdenbire 6-7 Eylül olaylarından haberler almaya başlarlar.  Kendileri ve sevdikleri için endişelenirler, merak ederler; bunun toplumun çehresini değiştirecek olaylar silsilesinin başı olduğunu fark etmezler.

Kız’ın nişanlısı Selim (Onay Kaya) geçim derdinde olan, sevdiği kızla evlenme hayalleri kuran bir gençtir.  Olaylara karışan arkadaşları olmuştur, onları ihbar ederek başlarına konan ödülle mali olarak biraz rahatlamak ister.  O ana kadar sadece politikayla değil, etrafında olup bitenle pek de ilgilenmeyen Selim, kendini ateşin ortasında bulur.  Polis, ihbar edilen çocuğu öldürür, çocuğun arkadaşları da Selim’in peşine düşer.  O ana kadar dış dünyadan uzak kalmayı başarmış mutfak üyeleri, hayatlarını değiştirebilecek hatta alabilecek tehdidi yakınlarında hissederler.  Biz politikayla ilgilenmesek de politika bizimle ilgilenir- ondan uzağa kaçabileceğimiz kadar sağlam duvarlar yoktur.  Köşkte, güçlü ve yüksek duvarlar arkasında yaşayan insanlar ilk defa bunu hisseder.

Evin sahibi sermayeyi temsil eder.  Mutfağın aksine o, ne olup bittiğiyle yakından ilgilidir.   6-7 Eylül olaylarını mutfaktakiler duymadan çok önce haber alıp ailesiyle yurtdışına kaçmıştır bile.  Geldiğinde dış dünyayla arasındaki duvarı daha da sağlamlaştırmak için bir kurt köpeği alır.  Zenginle fakirin daha da ayrılması, düşmanlaşması, bir anlaşmazlık olduğunda taraflar arası büyüyen nefret ve önlemler oyun boyunca göz önüne serilir.

 

Güç yozlaştırır, güçsüzlük de öyle

Arkadaşını ihbar edişinden sonra oyun, ağırlıklı olarak Selim’in değişimine odaklanır.   Selim’i ölüm tehdidinden kurtarmak için Lütfü Usta, patronundan ona göz kulak olmasını rica eder.  Patronu bunu beklenenden daha ılımlı karşılar- Kerim Bey Selim için ziyafet hazırlanmasını ister, uzun uzun konuşur, viski ikram eder.  Bu karşılama Lütfü Usta’yı olmasa da bizi ve oyundaki diğer karakterleri hafiften şüpheye düşürür.  Neden tanımadıkları bilmedikleri işsiz bir üniversite öğrencisine birine kucak açmışlardır ki?

Aradan bir yıl geçer, Selim’in hali tavrı, giyimi baştan aşağı değişmiştir.  Eskisi kadar parasız olmasa da hala Kız’la evlenmediğini görürüz.  Eski nazik, teşekkür eden, özür dileyen, pişmanlıktan ağlayan çocuk kaybolmuştur.  Nişanlısına kötü davranır, mutfaktakilere tepeden bakar.  Selim konuştukça, diğer karakterle iletişim kurdukça fikirleri ortaya dökülür: işçi sınıfı “işçiliğini” bilmelidir, potansiyel sosyalistlerdir ve bu, Türkiye Cumhuriyeti’ni içten yıkmaya çalışan Sosyalist Rusya’nın ekmeğine yağ sürmektir.  Bu mantığa göre Rusya’ya yardım etmek eşittir ülkeyi yıkmak demek olduğu için, tüm sosyalistlerin ülkeyi yıkmak istedikleri, vatan haini olduklarını düşünür.  Kendini bu davaya adar.  Ne olursa olsun “bu savaşı” kazanacaklarını, savaş bitmeden asla evlenmeyeceğini söyler.

Fakat ironik bir şekilde en az diğerleri kadar işçidir.  O da patronu için çalışır, maaş alır, ona hizmet eder.  Hatta bunun için insanlara zarar vermeyi bile göze alır- gözünü kırpmadan baskınlara gider.  Patron onu pis işlerini yaptırdığı bir fedaiye çevirmiştir, adının geçmesini istemediği işleri ona yaptırır.  Bunun yolunu da çok iyi bilir; evde genç bir oğlu olmasına rağmen Selim’i aksine en büyük derdi sabah kalkınca sütünü içmektir.  Babası onu bu “davaya” adamamıştır, gündemi tamamen farklıdır.  Baskına gidileceği zaman kendi arabasının plakasını kapattır, şoföre “şoför gibi giyinmemesi” için talimat verir.  Patron, parayla kendine fedai satın almıştır, gerekirse kendini bu işin içinden sıyıracağından emindir.

 

“Kurdu komünistler zehirledi!”

Selim, bu savaş fikriyle o kadar meşguldür ki, etrafında olup biten başka hiçbir şeyi görmez.  Lütfü Usta, ev sahibinin 6-7 Eylül olaylarından sonra eve getirdiği kurt köpeğinden nefret eder.  Ondan kurtulmak için bir plan yapar ve köpeği bir akşam zehirler.   Selim bunu duyar duymaz sosyalistlerin bir mesaj verdiğini(!), bu işin takipçisi olacağını söyler.  Kendi dünyasından insanları analiz etmeye çalışır, kendince herkesi sorguya çeker- polisçilik oynar.  Bu dava biraz da kendini parasızlık ve işsizlikle güçsüz gören öğretmen Selim’in kendine bir mit yaratması, bir değer atfetme çabası olarak karşımıza çıkar. Yıllarca hissettiği eziklikten sonra başkalarında stres yaratma şansı eline geçer- ve bunu sonuna kadar kullanmaya kararlıdır.

Selim, oyunun sonunda kurdu zehirleyenin nişanlısı olduğuna emin olur.  Abisi komünisttir, mutfakta çalışıyordur yani köpeği tanıyordur, o halde kesinlikle odur!  Selim diğer genellemeleri gibi bu durumu da soy sop üzerinden geneller.   Kızın politikayla uzaktan yakından alakası olmadığını görmek istemez, artık paranoya seviyesine gelmiştir.   Eczacı çırağına yapılan işkenceleri keyifle anlatır, Kerim Bey’in fabrikasında örgütlenen işçilerin toplantısını basmak, birçok kişiyi öldürdükten/yaraladıktan sonra bunu kutlamak gibi ajandaları oluşmuştur.  En sonunda da bir zamanlar sevdiği kadını acımadan işkencecilere teslim etmeyi düşünür.  Bu aslında Selim’in içindeki sevgi, merhamet gibi duyguları da öldürdüğünü gösterir.  Eski naif gençten kalan son şey de yiter.

Efsanelerle dolu bir kariyer: Şener Şen

Türk sinemasının efsanelerinden Şener Şen, ilerleyen yaşına rağmen son derece canlı performansıyla göz dolduruyor.  Lütfü Usta’nın değişimi, Türkiye’nin geçmişi ve geleceği, sınıf sorunları, biat, isyan itaat- hepsi Lütfü Usta’nın üzerinden seyirciye sekiyor, bize sorular soruyor.   Bütün bunların tek performansta bir araya geldiğini düşündüğümüzde Şener Şen’in neden ülkenin en sevilen oyuncularından biri olduğunu anlamak son derece kolay.