Nazım Hikmet’in Son Günü

Kendime Düşünceler

Nazım Hikmet her zaman çok konuşulan, tartışılan ve gerekli gereksiz yüceltilen ve karalanan bir yazar oldu. Kimi gruplar yazdığı şiirler ve yazılarından ziyade Nazım’ın fikirlerini konuştu, eleştirdi. Ne yazık ki bu fikirler gölgesinde kalemine karalamalar da yapıldı. Fikirlerini desteklemek yahut desteklememenin farklı bir konu olduğunu, fikirleri yüzünden kalemini karalamayı ne zaman bırakırız veya bırakabilir miyiz bilmiyorum. Sadece “Fikirlerini desteklemiyorum.” demeyi başarabilir miyiz, hiç emin değilim.

Son Yıllar ve Yaşlılık

Belki de hayatı boyunca içkisini ve sigarasını bırakamayacak biriydi lakin son zamandalar doktorların ikaz ve önerilerine aldırmaması, içki ve sigaranın onu bırakması anlamına gelecekti. Ölümünden birkaç önce, 1963 yılı Nisan ayında, Cenaze Merasimim başlıklı bir şiir kaleme alır. Kaleme aldığı şiir şudur;

Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan? 
Asansöre sığmaz tabut,
merdivenler daracık

Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak,
belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu,
belki ıslak asfaltıyla yağmur.
Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.

Kamyona, yerli gelenekle,yüzüm açık yükleneceksem,
bir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden; uğurdur.
Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma,
meraklıdır ölülere çocuklar.

Bakacak arkamdan mutfak penceremiz.
Balkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıyla.
Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar.
Avludaşlarım, uzun ömürler dilerim hepinize…

Son Gün

Asım Bezirci, Nazım Hikmet’in ölümünden bir gün öncesinde, eşi Vera’yı yanına çağırıp tüm yaşadıklarını anlattığını yazar. Annesini, babasını, Piraye ve Münevver’i, mahpushane günlerini, açlık grevi ve vatanından kaçışını anlatır. Akşam parka gider, hoşça vakit geçirirler. Asım Bezirci ertesi günü şöyle anlatıyor:

“3 Haziran Pazartesi sabahı Vera pencereden giren güneşle erkenden uyanır, ama yataktan çıkmaz, sessizliği bozmak istemez. Saat yedi buçuğa doğru Nazım Hikmet kalkar. Yarı çıplak, her zamanki gibi koşarak kapıyı açacak, posta kutusundan mektupları, gazeteleri alacaktır. Sonra divana uzanacak, onları yutarcasına okuyacaktır. Kapının zincirini çıkaramaz, aralıktan sağ elini uzatır, postayla gazeteleri çekip alır. Yavaşça döner, fakat birden dizleri çözülür, yürüyemez. Can havliyle elini robdöşambrın cebine atar, Trinitrin hapını yanına almamıştır. Karısını çağırmak ister, ama sesi çıkmaz. Gücü kalmamıştır, kendiliğinden kapanan kapıya dayalı, askılığın oraya yığılıverir. “Oturuk, hacakları uzanık, kolları iki yanına düşük, gazete ve mektuplar önüne saçık, mavi gözleri yarı açık…”  

Cenaze Töreni Fotoğrafları

Nazım Hikmet’e son kez bakan Vera