Psikopatlar Sineması

Psikopat karakterler sinema dünyasında her zaman dikkat çekmiş, tahmin edilemez hareketleri, etkileyici oyunculuklarıyla kendilerine hayran bırakmışlardır. Bu yazıda da o oyunculukların tavan yaptığı bazı filmlere göz atacağız.

Psycho (1960)

Alfred Hitchcock’un başyapıtı olan Psycho yani Türkçe adıyla Sapık, bir emlak ofisinde çalışan Marion Crane adlı kadının, bankaya yatırması için kendisine verilen 40 bin doları çalmasıyla başlıyor. Sevgilisiyle buluşmayı planlayan Marion, geceyi bir otelde geçirmeye karar verir. Bu otelin sahibi Norman Bates ise annesine takıntılı bir psikopattır. 78 farklı kamera açısıyla, bir haftada çekilen ünlü duş sahnesinden tanıdığımız film, kendisinden sonra gelecek filmleri de etkilemiş, sinema tarihi için oldukça önemli bir eser. Gerilimin ustası Alfred Hitchcock’un isminin duyulmasını sağlayan eser, aynı zamanda ünlü yönetmenin; “Gülmek için yapılmış, eğlenceli bir film.” sözleriyle eğlence kavramına bakışımızı sorgulatan cinsten.

A Clockwork Orange (1971)

Anthony Burgess’in aynı adlı eserinden, Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan A Clockwork Orange, Malcolm McDowell’ın akıllarda kalan Alex performansıyla, sinema tarihinde yerini alıyor. Hırsızlık, tecavüz, adam dövme gibi olaylarla gününü geçiren, şiddete bağımlı bireylerden oluşan çete, şehirde korku salmaktadır. Alex’in sudan çıkmaya çalışan arkadaşına yardım eli uzatır gibi yapıp elini kesme sahnesi, bize Alex’in şiddete bağımlılığının derecesini de açıklıyor aynı zamanda. İşlerin çığrından çıkmasıyla çete lideri olan Alex tutuklanır fakat hapse atılmaz. Özgür kalmasının yolu ise bir deneye tabi tutulmaktır. Alex, şiddete bağımlı kişiliğini değiştirmeye yönelik, etik olmayan bir deneyde kobay olarak kullanılacak, sonrasında ise özgürlüğünü kazanacaktır. Deneyden sonra Alex’in hayatı tamamen değişecektir. Malcolm McDowell’ın muhteşem psikopat performansı ve Kubrick dehasının birleştiği film, Kubrick’in en başarılı eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor.

Misery (1990)

Stephen King’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan eser, Annie Wilkes adlı bir psikopatın eline düşen ünlü yazar Paul Sheldon’ın hikayesini konu alıyor. Paul Sheldon popüler bir roman yazarıdır. Ünlü yazar, geçirdiği araba kazası sonrası, kendisinin bir numaralı hayranı olduğunu söyleyen, Annie Wilkes adındaki takıntılı bir psikopat tarafından kurtarılır. Evinde yazara bakmaya başlayan Annie Wilkes, başlarda oldukça yardımsever bir kurtarıcı gibidir. Filmin ilerlemesiyle birlikte psikopatlığı ortaya çıkacak, savunmasız yazar ise bu ne yapacağı kestirilemeyen psikopata karşı oldukça uyumlu davranmak zorunda kalacaktır. Kathy Bates’in gerilim dolu ve kendisini aştığı Annie Wilkes performansı, ona Oscar’ı kazandırıyor. The Shining’in ardından sinemaya uyarlanan film, başka bir başarılı Stephen King uyarlaması olarak listede kendisine yer buluyor.

Kuzuların Sessizliği (1991)

Anthony Hopkins’in, muhteşem Dr. Hannibal Lecter performansıyla, film boyunca 20 dakika bile görünmeden Oscar’ı aldığı film, genç FBI ajanı Clarice Starling’in sapık bir katile ulaşma yolunda, başka bir psikopat olan Hannibal Lecter ile yakınlaşmasını konu alıyor. Lecter’dan bilgi almak o kadar kolay olmayacak, genç ajanın önce güven kazanması gerekecek fakat bu güven kazanma işinin bazı sonuçları olacaktır. 7 dalda Oscar’a aday olan film, Büyük Beşli olarak adlandırılan Oscar’ın en önemli 5 ödülünü kazanıyor. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Senaryo dallarının tümünde ödül kazanan nadir filmlerden birisi yani. Gerilim sinemasının en iyi örneklerinden birisi olan ve Anthony Hopkins’in muhteşem oyunculuğuyla akıllarda kalan film, başarısıyla sinema tarihine adını kazıyor.

American Psycho (2000)

Christian Bale’in, zengin ve yakışıklı bir psikopat olan Patrick Bateman rolüyle akıllarımızda yer eden film, sıradan bir hayata sahip gibi görünen fakat hiç de öyle olmayan Patrick Bateman adındaki psikopatı konu alıyor. Bir finans şirketinde prestijli bir işe sahip olan Patrick Bateman’ın herkesten sakladığı karanlık ve derin bir kişiliği vardır. İnsanları sebepsizce öldürmektedir. Elinde balta, üstünde yağmurluğuyla, yüzü kanlar içerisindeki Patrick Bateman görselinden aklımızda kalan film, bitiminden itibaren bizi baş başa bıraktığı sorularla ve katilin derin kişiliğiyle birlikte, daha çok bir gizem filmi halini alıyor.

No Country for Old Men (2007)

Coen kardeşler yapımı bol Oscar ödüllü film, Javier Bardem’in hayranlık uyandıran performansıyla daha da güzelleşiyor. Bol kanlı bir olay yerinde bulduğu çantayı alan Llewelyn Moss, başını asla tahmin edemeyeceği korkunç bir duruma sokacaktır. Peşine bir katil takmıştır ve bu katil, kararlı bir psikopat olan Anton Chigurh’un ta kendisidir. Javier Bardem’in soğukkanlı Anton Chigurh perfomansı, izleyenleri fazlasıyla geriyor ve Coen kardeşlerin Javier Bardem tercihinin ne kadar da doğru olduğunu bizlere gösteriyor. Yönetmenine, başrolüne ve de senaryosuna kazandırdığı Oscar ödülleriyle kendisini kanıtlayan film, aynı zamanda En İyi Film Oscar’ının da sahibi oluyor. Belçikalı psikiyatri profesörü Samuel Leistedt’in, 3 sene boyunca 400 filmi inceleyerek yaptığı araştırma sonucunda en psikopat karakter olan seçilen Anton Chigurh ise tekrardan Javier Bardem seçiminin doğruluğunu gözler önüne seriyor.

Split (2016)

Yönetmen koltuğunda, daha çok Altıncı His’ten tanıdığımız M.Night Shyamalan’ın oturduğu film, James McAvoy’un etkileyici performansıyla gerilim dolu bir hal alıyor. Bünyesinde 23 farklı karakteri barındıran Kevin, ne yapacağı kestirilemeyen, tehlikeli bir psikopattır. Market çıkışı 3 kızı kaçırıp, evinin bodrumuna hapseder. Alter egoları sayesinde kızlarla farklı ilişkiler kuran Kevin, kafası karışmış bir haldedir. Kızlar, içinde bulunduğu durumdan kurtulmanın yolunu ararken aynı zamanda Kevin’ın şeytani 24. alter egosu da ortaya çıkmaya başlayacaktır: The Beast. James McAvoy’un mest edici performansıyla taşıdığı film, aynı zamanda ünlü yönetmenin en başarılı eserleri arasında yerini alıyor.