Sevgili Dost

Sevgili Dost;

Merhaba,

Sana mektup yazmak istedim. Bu zamanda artık kimse kimseye mektup cümleleriyle seslenmiyor, biliyorum. Aklıma sana mektup yazmak nereden mi geldi? Belki de eski zaman aralığında sıkışıp kalmış mektuplara özgürlüklerini vermek istedim. Keşke özgürlüğünü vermek bu kadar basit olsa ama deniyorum sevgili dost..

Mektuplar geçmişten ve gelecekten kopmuş bir zaman parçasına aittir. Zamanın sürekliliği onu hiç etkilemez. Derin sırlarla, itiraflarla ve iç çekişlerle dolu yumuşak bir fısıltı halinde yazılır. O fısıltıları sadece mektubu okuyan duyar. Bu mektubu okurken sen de o fısıltıları duymaya çalış.

Sana çok kısa bir hikâye anlatmak istiyorum.

Filler bizi eğlendirmek için sirklerde nasıl eğitilir bilir misin? Sirklere bebek olarak getirilen yavru fillerin bir ayağına sağlam bir kazığa bağlanıp zincir takılır. Uzun bir müddet bu şekilde büyütülüp beslenen yavru filler artık gelişip çok güçlü hale geldiğinde, ayağına çok ince ve kolay kopabilecek bir ip bağlandığı halde asla onu koparıp kurtulmayı düşünmez, düşünemez çünkü zihninde hala tutsak olduğu inancı var olur.

Yani demem o ki sevgili dost, hiçbir şeyin senin özgürlüğünü elinden almasına izin verme! Kopar at içindeki seni bağlayan düşünce iplerini…

Doğaya git. İnsan doğanın bir parçasıdır. Çimenlerin üstünde uzan ve göğü kat göğsüne. Kuşların cıvıltılarını dinle. Rüzgârda hışırdayan ağaçların sesine kulak ver. Makamsız şarkılar mırıldan, ellerinle notalarına tutun. “Huzur’ un  yan sokağın adı olmadığını içinde hisset. Duyguların renkliliğine ne kadar yakın olduğunu deneyimle. Unutma! Duygular olmadan sen olamazsın. Sen olmadan duygular var olamaz. Bunu bil ki, sen yaratılmışların en mükemmelisin. Çıkarsız sevmeyi öğren: Öğrendiğin gün, işte o gün değişimin başlangıcı olacaksın.

Karanlığın olmadığı yerde aydınlık da var olamaz. Aydınlığın var olmadığı yerde her şey karanlıktır. Karanlığı bilmeyene ışığın nasıl mucizevi bir şey olduğunu anlatamazsın. Gökyüzüne hiç bakmayana maviyi anlatman gibi olur.

Kısacık bir an bile olsa ruhuna iyi geliyorsa -insan, doğa, müzik-  o anı asla bırakma.

Usulca gözlerini kapat şimdi. Sessizliği dinle ve içine doğru in, durma. Ulaşmaya çalış içine, ulaşamazsan orada olanları anlayamazsın. Anlayamazsan anlamlandıramazsın. İçinin getirdiklerine teslim ol, direnme. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Görünmeyen olanı görmeye çalış ve bul kendini.

Birçok kitap okuyup da duymasını, görmesini, hissetmesini, dinlemesini ve sevmesini bilmiyorsan: Ruhun daima uykuda demektir ki bu büyük bir sorun. Ruhunu sars ve uyan. Gör, hisset ve temasa geç.

Her şeyi bildiğimizi sanıyoruz, ama hiç şey bildiğimiz yok.

Ama benim bildiğim bir şey var.  Parmak uçlarımla göğe doğru yükselip Tanrı’ya ellerimi uzatıyorum. Kimse bilmiyor ama onun da elleri var.

“Yüreğini tut “diyor.

Tutuyorum.

Sevgili Dost?

Okuduğun kitabı kapatıp masanın üstüne koy ve silkelenip oturduğu yerden ayağa kalk.

“Birileri istiyor diye değişme. Ben değişmiyorum. Sen de değişmemelisin. Uzaktan nasıl görüyorsun bilemiyorum ama ben çok duygusalım. Hayvanları seven, masallara inananlardanım. Bir de okuduğu kitaplardaki kahramanlara âşık olanlardanım. Çocuklarına hala masallar anlatanlardan… Yeryüzünde hala aşkın olduğu inananlardanım.  Bütün insanlık olarak istersek dünyanın iyi bir yer olacağı inancını yüreğinde taşıyanlardan…

Yürekteki iyilikleri korumanın, karşılık beklemeden iyilik yapmanın, çıkarsız bir sevgiyi paylaşmanın saflık olmadığını bil.

Şiirin o muhteşem dünyasını keşfet. Kitap cümlelerinin sonsuzluğunu da…

Unutma ki birisi istiyor diye değişmen gerekmez. Kimse,  kimse için değişmek zorunda değil. Benim çok zamanımı aldı kendimi hatırlamak…

Sen, seni unutma!

Hoşça kal Dost…