Çocukluğun soğuk geceleri
Processed with VSCO with a5 preset

Türk Edebiyatının Lirik Prensesinden: Çocukluğun Soğuk Geceleri

Bazı yazarlar, çığlığınızı duyar ve onaylar gibi el uzatır okura; yargılamaz okuru. Yüreğe hitap eder bazı yazarlar; en sessiz haykırışlarınıza kulak verir ve el yordamıyla o çığlıkları güzellemeden aktarır kağıda. İşte Tezer Özlü de şüphesiz bu yazarlardan biridir. Huzursuz benliğine kusursuz kalemiyle karaladığı o ince sızı, her daim onunla birliktedir. Yaratmalarında da tabii pekala karşılaştığımız ve hiç yabancı olmadığımız o melankoli, adeta onun imzası niteliğindedir.

Bu yazımda, Tezer Özlü’nün ilk romanı olan, Çocukluğun Soğuk Geceleri adlı eserini inceleyeceğiz: Özlü, bu eserinde aşina olduğumuz ve artık görmezden geldiğimiz birçok şeyi okuyucuya cesur bir şekilde sunuyor. Yazar, eserinin yazılışının üzerinden yıllar geçse de eserinde, hala etkisini koruyan konulara değinmeyi başarmış. İsminden de anlaşılacağı üzere Özlü, bu eserde, çocukluk ve gençlik yıllarında bir gezintiye çıkarıyor bizi. Bu yıllarda yaşadığı melankoliyi, huzursuzluğu, ruhsal bunalımı, çevre koşullarını, insanlar arasında yabancılaşan benliğini, cinsellik konusunda söylenmekten çekinilen duygu ve düşüncelerini cesur bir biçimde dile getiriyor. Bu nedenle eserdeki melankoliyle süslenmiş samimi hava, sizi eserin içine çeken yegane şeylerin başında geliyor; hissedemediği aidiyet duygusu, eserin sonuna kadar size eşlik ediyor. “Bir çocuk nasıl olur da kendini çocuk hissetmez”,“Toplum baskısının birey üzerindeki etkileri nasıl bir ömrü baltalar”, “bir birey, topluma nasıl başkaldırır” sorularının vücut bulmuş halidir bu eser. Yazı dilindeki o burukluk, kağıda nakşolmuş bir gizdir. Tezer Özlü okumak, bir bakıma cesaret isteyen bir eylemdir. Çünkü, onun kalemi, bir nevi kendi kendine itiraf edemediğin o gerçekliklerin ta kendisidir.

Özlü, defalarca intihar girişiminde bulunan ve her seferinde kurtarılan bir yazardır. Bu eseri, aslında yaşadığı bunalımın bir göstergesidir. Bu eseri okuduktan sonra, istemsiz şekilde Livaneli’nin şu sözü zihnimde çalkalandı: Ölmek isteyeni kurtarmak, öldürmekle birdir.

Onun yaşamı aslında duyabilene bir çığlıktır. Gelip görelim ki, onca intihar girişimine rağmen, hayatı göğüs kanserine yenik düşerek noktalanmıştır. İncecik bir esere sığdırılan, ince ruhlu, olabildiğine asi bir kadının, yazarken tabuları devirmeyi amaçladığı eseri, şimdi o uzaklarda olsa da varlığını böyle gösteriyor…