Uçurtma Avcısı; Dostluk, Sadakat ve İhanet

“Afrika’da çocuk çok, çocukluk yok.”

UÇURTMA AVCISI

Uçurtma Avcısı kitabına başlarken sayfalarında bu kadar acının barındığını tahmin bile edemezdim. Arka kapak yazısını okuduğumda mutlu insanlardan bahsetmediğini anlamıştım fakat okurken boğazım düğümlendi, bazı sayfalarında kalbim hızla attı. Bazen neler olacağını bir an önce öğrenmek için hızla okudum cümleleri. Bazen de öğrenmek istemedim gerçekleri, ağır ağır okudum. Yavaş okursam sonuç değişir diye düşündüm belki de. “Keşke hiç okumasaydım.” dediğim anlar bile oldu. Ama “İyi ki okudum.” diyorum şimdi. Irkçılığın insanların hayatında nasıl sonuçlara yol açtığını, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ile insanların hayatlarının nasıl değiştiğini, şeriatın sert kanunlarını görmüş oldum. Kitap yaşanmış bir hikayeyi anlatmıyor bize. Fakat ırkçılık, işgalle birlikte oradan oraya savrulan hayatlar ne yazık ki kurgu değil. Bu gerçeklerle yüzleşmemiz ve insana ırkından dolayı değil, sadece insan olduğu için değer vermemiz gerektiğini anlamamız gerekiyor.

Hem Doktor Hem Yazar: Khaled Hosseini

Khaled Hosseini, 1965 yılında Afganistan’ın Kabil kentinde doğmuştur. Diplomat bir ailenin çocuğu olan Hosseini 15 yaşında savaşın gerçek yüzüyle tanıştı. Sovyetler Afganistan’ı işgal ettikten sonra ailesiyle birlikte sığınmacı olarak Kaliforniya’ya yerleşti. 1996 yılında tıp eğitimini bitirdi. Şimdilerde ise hem doktorluk hem yazarlık yapan Hosseini’nin kitapları dünya çapında büyük bir okur kitlesine sahip. Hem 2006 hem 2007 yılında iki kez üst üste Penguin/Orange Readers’s Group ödülünü kazanan, bugüne kadar 8 milyondan fazla kişinin okuduğu uluslar arası çok satan listelerine girmiş olan ilk romanı Uçurtma Avcısı ilk kez 2003 yılında yayınlandı. Yazar günden beri okurlarının kalbinde taht kurmaya devam ediyor.

Başarılı Kitapların Sırrı Başarılı Bir Çeviridir

Kitaba geçmeden önce kitabı Türkçeye kusursuz bir şekilde çeviren Püren Özgüren’e de teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Şimdiye kadar okuduğumuz birçok eserin çevirisini yapmış olan sevgili Özgüren Uçurtma Avcısı’nı başarılı bir şekilde çevirerek bizlere keyifli bir okuma serüveni sunmuştur. Şunu unutmayalım ki yabancı yazarların kitaplarını okurken aldığımız keyifte çevirmenlerin çok büyük bir rolü vardır. Çünkü kötü bir çeviri, en iyi şekilde yazılmış bir eseri bile keyifsiz bir hale getirebilir.

Bir Ülkenin Yok Oluşu ve Hiç Yaşanmayan Çocukluk

Uçurtma Avcısı’nı yazarken Hosseini dolaysız, açık, anlaşılır bir yazı dili kullanmıştır. Olay örgüsü çok başarılı bir şekilde oluşturulmuş ve olaylar arası geçişler ustaca sağlanmıştır.422 sayfadan oluşmasına rağmen hiçbir olayı, karakteri unutmadan akıcı bir şekilde okuyabiliyoruz. Betimlemeler ise o kadar güzel ki okurken Kabil sokaklarında geziyor, Amerika’da bit pazarında ikinci el eşya satarken buluyorsunuz kendinizi.

Roman Kabil’de yaşayan iki çocuğun acılarla dolu öyküsünden bahsediyor. Emir; Afganistan’ın sevilen, zengin iş adamlarından birinin oğlu. Hasan; Emir’in yaşadığı evde babası Ali ile birlikte hizmetçi olarak çalışan, mezhebi sebebiyle toplum tarafından daima dışlanan bir hazara çocuğu. Emir annesini doğum esnasında kaybetmiş, Hasan’ın ise annesi doğumdan sonra onu bırakıp gitmiştir. Acıları ortak olan bu iki çocuk arasında büyük bir sınıf farklılığı vardır fakat onlar buna hiç aldırmadan birlikte oyunlar oynar, uçurtma uçurur ve kitap okurdu. Hasan okuma yazma bilmezdi ama Emir daima ona istediği kitapları okurdu.

“Senin için bin tane olsa yakalarım.”

uçurtma avcısı

Emir ve babasının arasında her zaman dev bir buz dağı vardır. Birbirlerine asla ulaşamayan baba oğulun arasını Emir ve Hasan’ın kazanmış olduğu uçurtma turnuvası düzeltir. Fakat ne yazık ki o günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Büyük bir uçurtma avcısı olan Hasan, Emir’in ipini kestiği son uçurtmayı ona getirmek için büyük bir hevesle koşup gider. Uçurtmayı yakaladıktan sonra yolunu kesen kendinden yaşça büyük birkaç çocuk Hasan’ı köşeye kıstırıp “Ne de olsa bir hazara.” diyerek hiç acımadan tecavüz ederler. Emir tüm bunlara uzaktan şahit olmasına rağmen korkudan sesini çıkaramaz ve bunun verdiği utançla birlikte kimseye şahit olduğu şeyi anlatamaz. Yine aynı utanç yüzünden Hasan’la asla konuşmaz. Babasıyla arası düzelir, istediği şeyi elde eder fakat yaşadıkları bu travma hem ondan hem Hasan’dan çocukluğunu ve tüm sevinçlerini alıp götürür. Bir süre sonra onu görmeye dayanamayıp başka bir yalanla Hasan ve babasının o evden gitmesini sağlar. Bu onu son görüşüdür. Birkaç ay sonra Sovyet işgali başlar ve Emir ile babası sığınmacı olarak Amerika’ya giderler.

Yıllar geçer, Emir büyür, yetenekli bir yazar olur, evlenir kendine yeni bir hayat kurar. Bir gün babasının en yakın dostu Rahim Han’dan gelen bir telefon yeniden o günlere dönmesine sebep olur. Rahim Han’ın çağrısı üzerine Afganistan’a gider fakat hem öğrendikleri, hem gördükleri onu derinden sarsar. Afganistan’da hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığını görür. Hasan evlenmiştir bir çocuğu olmuştur fakat Hazara olduğu için ülkeyi işgal altına alan Taliban Örgütü tarafından katledilmiştir. Geriye ise yetimhaneye bırakılan oğlu Sohrab kalmıştır. Rahim Han, Emir’den Sohrab’ı bulup kurtarmasını ister. Emir o esnada bir gerçekle daha yüzleşir. Hasan, Emir’in üvey kardeşidir. Emir yaşadığı bu şoktan sonra Sohrab’ın peşine mi düşecek yoksa Amerika’ya ailesinin yanına mı dönecek? Bunu öğrenmeyi size bırakıyorum. Bu uzun macerayı tüm ayrıntılarıyla okumalı ve yaşanan her şeye şahit olmalısınız. Koskoca bir ülkenin ve kültürün yok ediliş öyküsü. Acı gerçeklerle dolu, herkesin mutlaka okuması gereken bir roman.