Umut Etmenin Acı Tarafı Hakkında – Orhan Kemal Üzerine

NİÇİN ORHAN KEMAL OKUMALIYIZ?

Orhan Kemal, küçük insanların büyük yazarıdır. İnsanlara olan inancını ve sevgisini her zaman korumuştur, onun insanları gerçektir. Öykü ve romanlarında genellikle işçileri, hayat kadınlarını, memurları, pek çok çocuğuna bakmakla yükümlü omuzları yıkık babaları ve mahkûmları ve pek çok buna benzer hayatın mağlûplarını yazmıştır. Buna rağmen insan psikolojisi hemen hemen herkeste aynıdır. İnsanın milyarlarca parası da olsa, milyarlarca kederi de olsa vazgeçmeyeceği şeyler ortaktır. Bunlardan bir tanesi umut etmektir. Umut etmenin insan üzerinde çok olumlu yönleri vardır. En karamsar olduğumuz dönemde bile güzel günleri umut ederiz, yaşadığımız sıkıntılardan bir nebze kurtuluruz. Ve gerçekten de umut etmenin hep tatlı tarafıyla ilgilenmişizdir. Bir defa umut ettik miydi, her şey güzeldir, her şey doğrudur ve hiçbir engel yoktur. Fakat umut ederken unuttuğumuz bir şey vardır, işte onu bize Orhan Kemal anlatır; yani, umut etmenin bir de acı tarafı olduğunu bize Orhan Kemal hatırlatır. Pek çok yazar bize Orhan Kemal’in anlattığını anlatmaz. İşte, tam da bu yüzden Orhan Kemal’i okumalıyız. İnsan yaşamını olumsuzluklar olgunlaştırır[1]. İnsanın büyük umutlarla kurduğu planlar, hedefler gerçek olsa ne iyi olurdu. Ama gerçek olan bu değildir.

Şimdi size Usta’nın herkese önerdiğim beş kitabı üzerinden, yazarın umut etmenin acı tarafını okura nasıl yansıttığını anlatacağım. O zaman daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

Bereketli Topraklar Üzerinde

Üstadın başyapıtıdır. Tanıtımdaki tanımla; “Toplumun emek-üretim ilişkisini henüz çözemediği bir dönemde, ekmeğini Çukurova’da aramak zorunda kalan üç köylü arkadaşın hikâyesi.” Bakın yazar bize umut etmenin acı tarafını nasıl anlatıyor: Roman, Orta Anadolu’nun bir köyünden bereketli Çukurova topraklarına çalışmaya gelen üç genci konu eder. Öyle ya! Çukurova’da fabrika sahibi tanıdıkları vardır ve o tanıdık, bu üç gence iş verecektir. Bu üç genç de çalışır biriktirir köye zengin döner! Hayalleri böyledir. Ama olmaz. O tanıdık yüzlerine bile bakmaz. Bu üç genç ne iş bulursa çalışmaya kararlıdır. İnşaat işçiliğinden, toprak işçiliğine pek çok iş yaparlar. Ve büyük umutlarla ve hayallerle geldikleri Çukurova topraklarından yalnızca bir kişi dönebilir. Umudunu sebatla birleştiren Yusuf, elinde bavulla tren garındadır.

Murtaza

Bu eser tezli bir romandır. Üzerine makaleler yazılmıştır. Eleştirmenlerin konusu olmuştur. Hatta iki kez aslına bağlı kalarak sinemaya uyarlanmıştır. Bunun haricinde pek çok bekçi karaktere ilham olmuştur. Tanıtımdaki tanımla, “Otorite ile doğru kavramı arasında sıkışıp kalan, doğruculuğundan ödün vermemek için çabaladıkça daha çözümsüz durumlara düşen, bu arada gittikçe insanı anlamaktan uzaklaşıp salt ilkelerini savunan bireyin başına gelenlerin acıklı bir güldürüsüdür Murtaza’nın öyküsü.” Usta, umut etmeyi bu sefer de doğru bir yaşam sürmekle birleştirir. Bekçi Murtaza’nın en büyük umudu oğullarının, dayısı Hasan Bey gibi cengâver, mert bir asker olmalarıdır. Ama olmaz. Yaşam Murtaza’ya göre çok yanlıştır. İnsanlar çıkarcıdır. Kimse doğruluktan, dürüstlükten yana değildir. Cebe atılan üç kuruş, tüm doğruluğu ve dürüstlüğü satın alır. Tüm bunların içinde Murtaza, doğruluktan yana ve umut etmenin tatlı düşündedir.

Bir Filiz Vardı

Bu romanda karakterimiz gencecik bir kadındır. Umut etmeyi bu sefer çalışmak zorunda kalmakla birleştirir yazar. “Kendisiyle aynı rüyaların peşindeki binlerce kızdan biri olan Filiz, yoksul bir mahallenin içinde sıkışmışlığın kurbanı olmamak için çırpınırken, kendisine benzeyen hayatlar hakkında da çok şey anlatıyor okurlara.” Umutları, ihtirasları olan Filiz, kaçmak, kurtulmak istemektedir. Yoksulluktan ve bunun getirdiği çaresizlikten kaçmaktır isteği. Buna rağmen hayalini kurduğu yaşam, çok kolay elde edilebilecek bir yaşam değildir; engeller vardır.

72. Koğuş

İki kez sinemaya uyarlanmış bu uzun öyküde, Usta, mahkûmların çileli yaşamları içerisinde onları yaşama bağlayan tek şeyin üzerinde durmaktadır. Yine umuttur o. “72. Koğuş, insan haysiyetinin düşebileceği en dipsiz kuyunun hikâyesidir. Tüm yapıtlarında her şeye rağmen insana olan inancını ve sevgisini korumuş olan Orhan Kemal, bu derin çukura yuvarlanmış olan insanların, en yakınını bile üç kuruşa vurabilecek kadar alçalmış olanların dünyasını, bir koğuşun karanlığında anlatırken bile direnişin sesini duyuruyor okurlarına.”

Eskici ve Oğulları

Belki de umudun en acı tarafını bu eserde görebiliriz. Yine tanıtımdaki tanımla, “Her zaman emeğin, umudun, aydınlığın yanında tavır almış olan Orhan Kemal, insan eliyle kurulan çarpık düzenin nasıl da insanın kendini yozlaştırdığını en iyi dile getiren yazarlarımızdan biri. Eskici ve Oğulları, ekonomik zorluklar nedeniyle çözülmenin eşiğine gelmiş aile ilişkilerini tüm canlılığıyla gözler önüne seriyor.” Büyük umutlarla tarlaya pamuk toplamaya giden iki çocuğuna düşman kesilen ve geçmişinin yüceliğine mahkûm kalmış baba; umuda dayanamayıp onların peşine takılır, gider. Ama acı taraf bu ya. Umutları gerçekleşmez, geriye zarardan ve daha güçlü yaşam azminden başka bir şey kalmaz.

Ezcümle; umudun tatlı, pembe düşünde, bizi olgunlaştıran ve gerçekleri önümüze seren Orhan Kemal’i okumalıyız. Zira edebiyat yaşamdan güçlüyse, bu biraz da gerçeklik olgusundan kaynaklıdır.


[1] Anton Çehov, Bütün Oyunları sayfa 164, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. “İstersen yüz yıl yaşa, yüz yıl oku, ama insanı yine de mutsuzluklar olgunlaştırıyor.”