Çehov’un 6. Koğuşu’na Bir Bakış

Çehov, bildiğimiz, klasik tanımıyla, on dokuzuncu yüzyıla damgasını vuran, durum hikayesinin kurucusu kabul edilen, Rus oyun, kısa öykü yazarı.

Okuru daha çok ince bir eser olmasıyla kendine çekip okura “yormayan, çabucak bitebilecek” izlenimi veren fakat eserin sonuç kısmında okuru yerle bir eden tarifsiz bir Çehov yaratmasını sizinle buluşturacağım bugün.

Henüz öykü okuma alışkanlığı edinmemişken, tabiri caiz ise “romancı” iken, hasbelkader “okuyayım ya hu” diyerek aldığım eserin beni bu denli derinden etkileyeceğini elbette ki bilemezdim! Eseri okumamın üzerinden aylar geçti fakat zihnimin derinliklerinden bana göz kırpan bu acı öyküyü sıkı sıkıya yüreğimde saklamak sanırım benim için bir gerekliliğin ta kendisiydi.

6. Koğuş, 1892’de yayınlanan bir durum hikayesidir. Çehov, bu eserinde gerçeği/olanı allayıp pullamadan yalın bir şekilde, akıcı bir uslupla önümüze koyuyor. Cümleler ne kadar yoğun olursa olsun bu yoğunluk akıcılığa asla mani olmuyor. Kısa bir eser olmasının yanı sıra her cümlenin üzerinde düşünülmesi gerekliliği, eseri sindirilmeye layık kılıyor. Ustaca çizilmiş karakter portreleri, psikolojik unsurlar, felsefeden izler, yaşanan yüzyılın kilit tasvirleri… Hepsi ve daha fazlası Çehov’un kaleminden dökülenlerle ölümsüzleşiyor.

Kısa bir analizin ardından öykümüzün konusuna değinecek olursam:

Öykümüz, karakterlerin bir bir tanıtılmasıyla başlar. Bu karakterlerden başlıcaları İvan Dmitriç ve Andrey Yefimiç’tir. Bahsi geçen iki karakter birbirine daima zıttır. İvan Dmitriç takip edilme korkusuyla hayatı kendine zehreden bir paranoyaktır. Yasalardan, hapsedilmekten korkar, insanların kendisine karşı birlik olduğunu daimi şekilde düşünür. Bu paranoyaklığına rağmen oldukça kültürlü olan İvan, olana bakar. Olmayanı hayal etmek gibi bir lüksü olduğu fikrine karşı çıkar. Andrey Yefimiç ise okumayı, bilgilenmeyi seven fakat hastanede olan bitene kayıtsız bir doktordur. Andrey’e göre, acının önlenmesi gereksizdir. Acı, çekilmesi gereken bir gerekliliktir. Hal böyle olunca, onu önlemeye çalışmak da anlamsız bir çırpınışa dönüşür onun için. Bu sebepten, yaptığı iş kayıtsızca hastaneye gidip gelmekten başka bir şey değildir. Bu iki kutbu birleştiren yegane şey elbette ki kitaplar ve açık görüşlülüktür. Eserin devamında ivme kazanan doktor ve hasta görüşmeleri doktora anlamlandıramadığı bir haz verir. İvan Dmitriç maruz kaldığı adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandığı berbat koşullara karşı çıkarken, özünde iyi bir insan olan Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Bu kısımda doktorun katman katman nasıl bir yanılgıya düştüğünü gösteren Çehov, zannımca eserin en vurucu hamlesini son on sayfaya yüklüyor. Andrey’in yanılgısını kabullenmeden önceki felsefi çatışması, bir okur olarak beni farklı bir atmosfere sürüklenmekten alıkoyamamıştı.

Peki ruhun özgürlüğüne inanır mısınız?

• Hayır. İnanmam ve inanmak için de bir sebebim yok açıkçası.

— İnsanın huzuru dışarıda değil, içindedir.

+Nasıl yani?

–Sıradan bir insan iyiyi, kötüyü dışarıdan bekler. Düşünen bir insan ise kendinde bulur.