Tuğba Coşkuner’in Kaleminden Bu Patika Nereye Çıkar?

Bugün sizlere Türk edebiyatının genç bir yazarından ve yeni kitabından bahsedeceğim. Tuğba Coşkuner genç bir yazar, editör ve aynı zamanda bir öğretmendir. Tuğba hanım yayıncılık dünyasına küçük yaşlarda yerel gazetelerde başlamıştır. İlerleyen zamanlarda dergi ve yayınevlerinde yazar ve yayın kurulu ekiplerinde görev alan Coşkuner’in dünyasından asla çıkmayan iki kavram vardır; yazmak ve okumak. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun olduktan hemen sonra edebiyat eğitimi alan yazarımız şu an Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapmaktadır. Aynı zamanda birçok yayınevi ve derginin editörlüğünü yapmaktadır.

Evindeki oldukça büyük kütüphanesine her gün yeni kitaplar eklemektedir ve hem okuyup öğrenmeye hem de öğretmeye büyük bir hevesle devam etmektedir. Sık sık yazarlık ve editörlük atölyeleri düzenleyerek onun yolunda gitmek isteyen insanlara da ışık tutmaktadır. Daha çok çocuk kitabı yazan Tuğba hanım gençlere ve yetişkinlere hitap eden kitaplarda yazmakta ve bu çalışmalarına hız kesmeden devam etmektedir. Bende bugün sizler için ilk baskısını Kasım 2020’de yapan “Bu Patika Nereye Çıkar?” isimli kitabını yorumlayacağım.

Ben Tuğba Hanım’a sosyal medyada tesadüfen rastladım. O günlerde kitabını baskıya hazırlıyordu. Bir şeyi itiraf etmeliyim ki ben daha çok dünya klasikleri okuyan birisi olarak genç yazarlara ait kitaplarla fazla ilgilenmezdim. Biraz önyargılı yaklaşıyordum diyebilirim fakat takip etmeye başladığım günden bu yana Tuğba hanım tüm önyargılarımı kırıp geçti diyebilirim. Kitap yayınlandıktan sonra öykü kitapları okumayı sevmesem de merak ettim ve kitabı okumaya karar verdim. Açıkçası ben bu kadar güzel öykülerle karşılaşacağımı asla düşünmüyordum. Yazı dili o kadar güzel ve akıcı ki öykülerin her biri sizi içine hapsediyor. Her cümlesi insanın kalbine işliyor ve okudukça okuyası geliyor.

Bu Patika Nereye Çıkar? bir öykü kitabıdır ve 150 sayfalık bu kitabın içinde 16 adet öykü bulunmaktadır. Kitabın beni etkileyen ve merak uyandıran ilk kısmı ön sözü oldu. Tuğba hanım öykülerinde genelde toplumda yaşanan üzücü olaylardan ve bunların insanlar üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Bu kitaptaki öyküler yaşanmış hikayelerin birebir aynısı olmasa bile gerçek hayatlardan izler taşımaktadır. Tuğba Coşkuner bu kitabı yazarken sık sık seyahat ettiğinden, bilmediği dilleri öğrenmeye çalıştığından ve birçok insanla sohbet edip kurgularını tasarladığından söz ediyor. Kitabın içinde bu kadar emek barındırdığını bilmek bile insanı mutlu ediyor, özel bir kitap olduğunu gösteriyor. Öyküleri okumaya başladığınız an bir tane daha okuyup öyle bırakayım diyorsunuz, bir de bakıyorsunuz saatler geçmiş.

Beni çok etkileyen birkaç öyküden bahsetmek istiyorum. İlki ‘Kaldırımlara Dökülen Hatmi Çiçekleri ya da Mermi Kovanları’. Bu öykü biri siyahi biri de beyaz bir bebek olarak doğan iki kardeşin öyküsünden bahsediyor. Öykü bugüne kadar siyahiler ve beyaz vatandaşlar arasında yaşanan ayrımın ne derece kötü sonuçları olduğundan bahsediyor. İki kardeş ten renkleri farklı olduğu için aynı okula gidemiyor, aynı yolda yürüyemiyor ve aynı İncil’e bile el basamıyorlar. Bu öyküyü okuduğumuzda günümüzde yaşanan olaylarla bile bizi yeterince üzen siyahi insanların yaşamış olduğu zulüm bir kez daha delip geçiyor yüreğimizi.

Bir diğeri ise ‘Nasıl Sağır Olmadınız Bilmem’ isimli öykü. Bu öykü sizi Balkanlar’a götürüyor ve Srebrenitsa Katliamı’nda torununu, damadını ve iki kızını kaybeden bir nenenin acısına ortak oluyorsunuz. Okudukça yüreğiniz dağlanıyor, yazarın o büyüleyici anlatımı sayesinde o kentin sokaklarında gezen acıyı hissediyorsunuz. Yazarın öykünün sonunda belirttiği gibi; “Ben, o gün bugündür yürüyemedim. Srebrenitsa Katliamı’ndaki dokuz bin kişinin altında ezildim, diz kapaklarım kırıldı ve her bir çıtırtının sesini duydum. Nene de duydu. Şimdi siz de duydunuz ama nasıl sağır olmadınız bilmem.”

Ben bu öyküleri okumaya başladığım an şunu fark ettim, genç yazarlarımıza önyargı ile yaklaşmak yerine onlara her zaman bir şans vermeliyiz. Onların biz okurlara sunduklarını içtenlikle kabul etmeli, onlara destek olmalı ve hak ettikleri değeri vermeliyiz. Şimdilerde çok severek okuduğumuz klasiklerin ilk çıktıkları yıllarda değeri bilinmemiş, bir kısmı ikinci baskıya bile çıkamamıştır. Biz geçmişte yapılan hataları tekrar etmeyelim ve böyle muazzam öykülerden kendimizi mahrum etmeyelim. Eğer hala okumadıysanız en kısa süre içinde sizde bu kitabı edinip okumaya başlayın. Uzun olay örgülerinin bulunduğu romanların okuru olarak beni bile içine hapseden bu kitabı sizlerin de çok seveceğine eminim. Bu patika nereye çıkar bilmem ama bu kitabın sonu mutluluğa çıkar. Herkese keyifli okumalar dilerim.